Vebal

vebal
Onu en iyi tanıyan kişinin ben olduğumu zannederdim. Bu inanış hayli uzun yıllar sürmüştü. Ta ki 
çocukluğuna ve genç kızlığına dair anılarını anlatmaya başlayıncaya dek. 

Önceleri kısa cümleler halinde oluyordu geçmişine ait anlatımları. Ben ise bu özet geçişlerin nedenini 
sorgulamayıhenüz akıl edemiyordum.  O yıllardaki tavrıma duyarsızlık denemezdi. Ben bu süreci 
duyumsama ve benimseme süreci olarak adlandırıyorum. Daha sonraları ki bu artık bir anne olduğum 
yıllara denk geliyordu, ancak o zaman bu anıları bir sıraya koymaya ve birbiriyle ilişkilendirmeye başladım. 

Dinledikçe daha fazla merak eder ve eğer varsa atladığı detaylar hakkında soru sorar hale gelmiştim.
 Kimi zaman sorularım yanıtsız kalırken onun gözleri hasretle uzaklara dalıp gidiyordu. Zaman içerisinde 
dinlediklerimin ve onun yüzünde izlediklerimin hepsi beynimin içinde yaşanırcasına akmaya başlamıştı. 
Artık tüm roman kahramanlarını yakinen tanıyordum. Bazı geceler yatağıma girdiğimde anılardan birisini 
beni bekler buluyordum. Tüm gece yakamdan çekiştirircesine bana kendisini en ince detaylarına kadar 
anlatmaya, beni o yıllara, o mekânlara götürmeye çabalıyor, gözlerimi yummama mahal vermiyordu. 
Bazı sabahlarda ise uykusuz gözlerimle aynaya baktığımda diğer bir anı sızısını gizleyemediği gözleriyle 
hemen yanımda beliriveriyordu. O zaman fark ettim ki bana emanetti artık tüm iç çekişler. 

Vebal; çocukluk yıllarımızdan bugüne dek annemin kardeşlerime ve bana, ilerleyen yıllarda ise bize katılan 
çocuklarımıza anlattığı anılardan derleyerek yazdığım ilk romanımdır. Bu kitabı yazmaya beni iten tek sebep 
bu anıların bizzat kendisidir. Roman iki ayrı öyküden ibaret olup paralel kurgu halinde yazılmıştır. 1914 yılında
 Erzurum Hınıs’ta başlayan birinci öykü Elnaz’ın, 1939 yılında Malatya’da başlayan ikinci öykü ise Mihriban’ın 
öyküsüdür. Her iki kahramanın da öyküsü gerçektir. Ancak üzerinden uzun yıllar geçtiği için annemin tam olarak 
anımsayamadığı bazı ufak detaylar mevcuttu. Bu kısımlar ki bunlar roman yan karakterlerinin detayları olup öyküye 
zarar vermeyecek ve kitabın özünü çarpıtmayacak biçimde kurgulanmıştır. Her bir öykü kendi içinde kronolojik bir 
sırada günümüze doğru ilerliyor ve bütün hayatlar gibi günün birinde bir diğeriyle kesişiyor.

Romanın oluşumu esnasında olaylar ve mekânlarla ilgili yaptığım tüm araştırmalarda en az benim kadar 
emek harcayan, yapıcı eleştirileriyle bana yön veren biricik kızıma ve yaralarını bana emanet eden değerli anneme
 içten teşekkürü boynumun borcu bilirim. 

dedi ki;

“ne zaman diner bu kan
hep sancır mı böyle çok?..”

dedim ki;

“kabuk tutsa da yaran;
acının miadı yok.”

idebiyat

Bir yanıt yazın