per-u-şan

city skyline at night

monarşiyi tin birliğiyle indirdiğimiz o gece
karadan yürütülen kalplerimizden başkası değildi.
ve resim sanatı ayıklanıyordu ayaklarımızın altında.
böylece caravaggio bizim mahalleye taşındı dediler
bakanlıklar kuruldu, hazırlıklar yapıldı, taşlar cilalandı
dışarıda kadınlar o gece ölmemeye hazırlandılar
ve o sıra medeni hukuk transfer edildi plüton’dan
yataklar temizlendi, mor-pembe-yeşil-lila yataklar.
gece yarıları taksilerde çürütülmeye çalışılan yollar vardı,
az yazıyorlardı fakat çok konuşuyorlardı.
meclisin açıldığı o gece
bizim mahalleden ilk kez
birinin uçağa bineceği heyecanıyla ayrılıyordum ankara’dan.
monarşiyi tin birliğiyle indirdiğimiz o gece
perişan ediliyordu elbiseler ve otoriter rejimler
ve elbette ki per-u-şan olan gözlerindi.
açılıp kapanan, herhangi bir dini ortadan ikiye ayıran,
ve içinde büyük havan topu: anadolu
tarihten önce bir ziynet, ortaçağda bir giz kılınan.
gariptir ki önce devlet kuruldu sonra erkan
savaşlar ilan edildi herhangi bir kusurdan
ve köprüler bombalandı
oysa çoktan asılmıştı saddam.
şimdi bu gözlerini,
hayır ticari kaynaklarda yer almayan gözlerini,
vietnam’da bombalanan gözlerini
dünya unutur, lethe istediği kadar genişler
ben unutamam.
diyeceksin ki gözlerimin washington ile ne alakası var
monarşiyi tin birliğiyle indirdiğimiz o gece
beytüşşebap’tan moskova’ya
ve mümkündür ki roma’dan habeşistan’a açılan gemilerimiz oldu seninle
bu son dilimi basmak demektir beşiktaş ankaragücü maçına.
gemilerimiz karadan yürütülen kalbimiz kadar alabora.
deniz bilir işini, bizi ilk günden çekmiştir kucağına.
kaça bölündüyse dünya matematik hesabıyla
önce çıkarıldı donlar sonra toplandı kurullar, bakanlar kurulu mesela
sabaha kadar sırtımı dönüp uyudum sana.
yine gariptir ki aynı gece yedi kere vuruldu amerika,
yedi kere kutsandı bu rüya
yedi kere icat ettim o gün per-u-şan’ı.
halkımız oradaydı, o onurlu ve gururlu halkımız
yani bir kaç kavun şarabı, ev telefonu heyecanları
ve görünür camdan halvetler
hepsi oradaydı.

bir düş’tü elimizde tuttuğumuz tin tası
irkildi şahmeran, dirildi yüce begonya
daha çok özlendi arabistan’da sibirya
daha çok özendi genç kadınlar sana.
gazeteciler kapıya dayandı,
kahvaltıda yumurta alır mıydınız dendi önce
az sonra verildi bana ot kokun, döküldü dişlerim heyecanla,
kopenhag değişti, birfiil değişikliğe uğradı anayasa
bir fiil daha kaç fil beslerdi saçlarında.
o sıra komisyon kuruldu dediler ki bunun adına darbe denir
inanmadım.
yakın tarihte sanayinin bir alman’ı dudaklarından öpüp kaçtığı kadar.
ne monarşiyi devirdiğimiz vardı,
ne ucuz şiirler okuduğumuz vardı piyasadan
düş’tü ve kalktım uykudan
ve elzem olan gözlerin gömleğimin ve pantolonumun iç cebine dikildi
dünyalılar tarafından bir mektup sonra
nato ve birleşmiş bütün milletler
reddetti devletimizi.
ve işgaline uğradık yine israil’in.
bana sorarsan çoktan işgali altındaydım gözlerinin.
müzakereler başladı aylar sonra
elçiler ve cerrahi maskelerin tanıklık ettiği
ev sahipliği ettiğin iyi müzakereler bunlar.
savaş bitti.
birkaç kadeh rakı, bir savaşı nasıl bitirebilirdi
diye geçti cumhuriyet kayıtlarına
şüphesiz eklendi her kanunun sonuna gözlerin
küçük bir kız çocuğu olan sen
oyun arkadaşların, yaktığını ateşlerin
akrabaların ve oyuncakların
olağan şüpheliler olarak eklendi bu kayıtlara.
meclisi tinlerimizle açtığımız o gece
önce arabesk yasaklandı
sonra idam edildi müslüm baba.
madrugada törenle devlet sanatçısı ilan ediliyordu o sıra.
bu senin monarşik reddettiğin devlette
şiir bakanlığı’nın daimi müsteşarı olarak ben
tinimle kırılgan tutuyorum seni
beni anla, beni anla ki bütün bu monarşik düzen
yerini gözlerine bıraktığıyla kalsın
içe kapanan omuzların, liberalizmi reddeden göğüslerin,
poetik bir şeyler fısıldıyor kulaklarıma.
gayet politik yaklaşıyorum sana.

kurtlarınla teke tek dövüşmeyi reddetmediğim gibi
yatakta ve yasakta, şiirde ve şehirde
ellerini bir iç tüzük olarak bastır kanıma.
bu karadan yürütülen bir şiirdir per-u-şah
perişan bir şiirdir, kastendir gözlerine
böylece ne devlet kurduk ne monarşiyi söktük yerinden
artık bütün dünya eteklerimizin altında.
gözlerini bana bağışla

Furkan Dölek

Bir yanıt yazın