İki arkadaş Çarşamba Pazarına doğru yola çıkmışlardı. İkisi de son derece heyecanlıydı. Kadir’in sırtında içinde terlik bulunan bir çuval vardı. Hasan bazen çuvalın ucundan tutuyor arkadaşına destek oluyordu. Terlikleri Kadir’in babası almıştı. Çuvaldaki çocuk ve kadın terliklerini satacaklar, kendilerine tatil harçlığı yapacaklardı. Tabi sermayeyi ödedikten sonra…
Yol boyunca para kazandıktan sonranın hayalini kurdular. Kadir kendisine bisiklet alacaktı. Tekrar mal alacak kadar parayı bir kenara koyduktan sonra. Hasan’ın planı başkaydı. Çorap işine girecekti. Şöyle bir tezgâhlık; yünlü çorap, patik falan. Hem böylece işi büyütmüş olacaklardı.
Hayaller içinde pazara yürüdüler. Yaşıtları dışarıda oyun oynuyorlardı. Her adımda heyecanları arttı. Kimi zaman endişeye dönüşüyordu. Nasıl yapacaklardı? Kaça satacaklardı? Hasan tecrübeli sayılırdı. Daha önce su satmıştı. Hem pazarı iyi biliyordu. Yol kenarına tezgâhı açabilirlerdi. Sırtladıkları çuvalı yere serecekler üstüne de terlikleri dizeceklerdi.
Yaklaşıp pazarın keşmekeşini görünce iki kafadar gerçekle yüzleştiler. Kadir “Biraz sonra açabiliriz, biraz bekleyelim“ dedi çekinerek arkadaşına. Yakında bir parkta çocukların seslerine pazarcıların sesi karışıyordu. Hasan içinden “ya şimdi, ya hiçbir zaman.“ diye geçirdi. Arkadaşına;
— Kaldırıma serelim, buradan daha çok insan geçiyor, dedi. Tam o sırada ellerinde telsizlerle iki zabıta pazarı teftiş ediyordu. Hasan zabıtaları görünce tedirgin oldu. Bu seferde Kadir korkusunu yenmişti. Terlik çuvalını indirdi. İçinden terlikleri çıkartıp tezgâhı açmaya başladı. Hasan arkadaşına yardım etmeye başladı.
İki arkadaş çabucak tezgâhı kurdu. Terlikleri dizdiler. Kaldırım taşına oturan kafadarlar birbirlerine baktılar. Nasıl satacaklardı?
Ellerini kavuşturup başlarını öne eğdiler. Tezgâhın başında dakikalar saat gibi geliyordu. Pazarın girişine baktılar, pazarcıların bağırışları geliyordu. Oyun oynarken su gibi geçen zaman şimdi ilerlemiyordu. Akşam olup eve gitmek için dua ediyorlardı. İki kafadara aileleri çalışmanın ayıp olmadığını, erdemli bir iş yaptıklarını anlatmıştı. Fakat gelip de bunu Kadir ile Hasan’a anlatamazdınız.
Bakıştılar… Tekrar başlarını öne eğdiler. Parktan yaşıtlarının sesleri geliyordu. O sırada yaşlı bir bayan kafadarların tezgâhına yaklaştı. Başlar biraz daha öne eğildi.
—Evladım kaç lira bu terlikler? Bu soru hayat okulundaki bu zor sınavın en zorlu sorusuydu. Evde karar vermişlerdi Bayan terliklerini yedi, çocuk terliklerini dört buçuk liraya satacaklardı. Fakat o anda dondular. Yaşlı kadına baktılar. Hasan utanarak;
— Yedi lira teyze dedi. Kadir eğdiği başını kaldırdı. İkisi de ilk korkularını yenmişti. Hasan’dan geri kalmamak için;
— Teyze çocuk terlikleri de var. İkisini on liraya bırakırız. Dedi. Kadın terlikleri inceledikten sonra bir çocuk terliği ile bayan terliğini çocuklara uzatıp: ‘ Koyun torbaya.’ Dedi. Kafadarlar şaşırmıştı. Utangaçlıklarını yenip;
—Poşetimiz yok, teyze dediler. Kadın pazar çantasını uzatıp terlikleri koydururken
bizimkilere çıkıştı;
– Ne biçim esnafsınız siz. Bir poşetiniz bile yok. Diye. Bu azar hayatlarında karşılaştıkları en güzel azardı. Kadir kadından parayı alınca üç lirasını Hasan’a verdi:
– Hasan koş yarım kilo poşet kap. Bak esnaf olduk ama poşetimiz yok.
Hasan poşeti almaya giderken Kadir’in ‘Terlik var… Terlikçi…’ sesi giderek yükseliyordu.
…