AYRANDIR, AYRAN

Selim Hoca, nöbetçi öğrenci,  müdür yardımcısının odasına çağrıldığını söyleyince bahçeden binaya yöneldi. Niçin çağrıldığına dair en ufak fikri yoktu.

Odaya girince takım elbiseli, kel ve göbekli bir adamla, müdür yardımcısı Ahmet Beyi gördü.

-Buyurun hocam beni çağırmışsınız. Ahmet Bey sıkıntıyla;

-Selim Bey… Dedi. Koltukta sinirle oturan adamı göstererek;

-Kendisi ilçemizin önemli iş adamlarından Kadir Bey… Tekin’in babası. Dün Tekin ile tatsız bir olay yaşanmış. Tekin’i arkadaşlarının yanında küçük düşürmüşsünüz. Sizi şikâyete geldiler…

Genç öğretmen durumu hatırlamaya çalıştı. Olay o kadar önemsizdi ki; zorlukla anımsadı. Evet, okulun yanındaki arsada ne yaptıkları belli olmayan bir grup çocuğu uyarmıştı. Sonra Tekin karşılık verince biraz sertleşmişti.

Hatırlamaya çalışırken Tekin’in babası;

-Öğretmen bey, belki beni tanımıyor olabilirsiniz. Ama benim gibi nezih ve efendi bir iş adamının oğluna kötü muamele edemezsiniz.  Rakiplerim yetmiyormuş gibi siz de çıkmayın karşıma. Siz nasıl oğluma haddini bildirirsiniz?

Bu sözleri hiç beklemiyordu. Amirinin kendisini savunmasına yardım edeceğini zannediyordu;

-Efendim, ben bir öğretmenim. Hiçbir öğrencimi kişisel sebeplerle zor duruma düşürmem. Zaten olayın detayını dinlerseniz oğlunuzun haksız olduğunu ve sadece sesimi yükselttiğimi anlayacaksınız. Müdür yardımcımız Ahmet Bey de takdir ederler en ufak bir zararım olmamıştır.

Ahmet Bey başını öne eğdi, suskunluğunu korudu. Ama bu densiz veli çıkışmaya devam etti:

  • Arkadaşlarının yanında bağırarak aşağılamışsınız.

Nezaket sınırları çoktan aşılmıştı;

  • Biraz sesimi yükselttim. O kadar. Sadece nasihat için.
  • Azardır, azar, dedi, yaşlı veli.

Önüne disiplin soruşturması kâğıdı gelince sessizlik oldu.

  • Nasihat için, sözü Ahmet Beyin;
  • Azarmış hocam demesiyle sonlandı.

….

                Okulun yakınında açtığı manav dükkânının duvarına iş yeri ruhsatıyla Eğitim Fakültesi diplomasını da astı. Selim hocalıktan, manav Selim olmak zoruna gitmiyordu. Ekmeğini helalden kazanıyordu. Vicdanı rahattı.

Öğretmenlikten uzaklaşmasında en ufak suçu yoktu. Densiz bir velinin kaprisiydi. Tezgâhından alışverişe gelen eş dostla kırgın ama esprili konuşuyordu.

-Nasıl gidiyor Selim Bey?

-Elhamdülillah eskiden hıyar yetiştiriyorduk, şimdiyse satıyoruz. Tebeşir tozu yerine limon kokusu alıyoruz, diyordu.

Takvimler eskidi. Günler tarih nehrinde ilerledi.  Güneş yeryüzünü defalarca aydınlattı. Yağmur sokakları yıkadı.

Yaz ayları gelince, Selim hoca’nın tezgâhı da yeşillendi. Sergisinde karpuza yer açıyordu.

Okulların kapanmasına bir haftadan az kalmıştı. Sınavlar bitmiş, okulda müsamereler yapılıyor, veda partileri düzenleniyordu. Tatil kapıdaydı.

Okulun yanındaki boş arsada öğrenciler toplanıp, şımarıyorlardı. Okul civarında gezen devriyeler uzaklaşınca tekrar toplanıyorlardı. Öğrenciden çok, sarhoş yetişkinlere benziyorlardı.

Ama o gün polislerin gittiğini gören gençler çalıların içinde sakladıklarını çıkarırken bir öğrenci dişleri kenetli, ağzından köpükler akarak, titreyerek nöbet geçirmeye başladı. Gözü, alnına kayar gibi dönmüştü. Hırıldayarak nefes alıyordu.

Arsadaki öğrencilerin bağırışlarına esnaf koşmuştu. Selim de sesi duymuş, koşup gelmişti. Kucakladığında nabzına baktı. Dilini yutmaması için ağzını açmaya çalışırken kriz geçirenin Tekin olduğunu gördü. Kendisinin öğretmenlik mesleğinden uzaklaşmasına neden olan, çocuktu.

Ambülâns gelince Selim kucağında sedyeye koydu. Acil Servis görevlilerine Tekin’in kimliğini söyledi. Ve araca bindi.

Hastanede Tekin gözlem için yoğun bakıma alındı. Girişinde Selim Bey bekliyordu. Emniyet görevlileri ifadesine başvuracaklarını söylediği için hastaneden ayrılmıyordu.

Gazeteciler eşliğinde Kadir Bey, koşturarak geliyordu. Bir yandan da flaşlar patlıyor, mikrofonlar uzatılıyordu. Kalabalıktan Selim Beyi görünce kurumuş bir ağaç gibi yüreği yıkıldı. Pişmanlık ve utanç bu yıkıntıyı baltalıyordu.

Gazeteciler haber almak için Selim Beye yöneldi;

-Selim Bey, Tekin’i siz bulmuşsunuz. Çevreden Captagon veya Bonzai kullanmış olabileceğini söylüyorlar. Sizce ne içmiştir?

Selim Bey gözlerini babanın gözlerine dikti.

-Ayrandır, ayran. Diyebildi…

Bir yanıt yazın