İçimde kıvrılan şu küflü hu’lar
Dipsiz kuyuların Yusuf’u şimdi
Putperestler
Sereserpe İbrahim
Bakir sandaletlerim ve
Göğsümde kalabalık şehirler
Boynumun iyi huylu sakinleri
Ne zaman kötü yola düşsem
İncinir dünyanın bütün anneleri
Yaz bunu bir kenara.
Saçları ortadan ayrık ırmaklar gibi
Ağustosa kanatlanır kuru dallar
Her kuytuluk bir düğüne kör oysa
Her balık bir denize nankör
Köşelerinden kıvırmalık kibar mektuplar
Amaçsız sevdalara gazi,
Aşklar görkemli şehit
Aşklar mütevazı
Yaz bunu da.
Sırattan ince kılıçtan keskin
Düşüncelerin zengin dilencisi
İsa’dan önce halı dokuyan zenci kızlar
Bağrımıza hançer bu saatte
Utangaç kasatura, puşt falçata
Asgari delici alet
Bağrımıza hançer.
Bu saatte incinir tuz gölleri
Hint okyanusu, Yeşilırmak, Kaz Dağı…
Bal ağrıları petekten bizar düşünce
Ağrır azı dişim
Başparmağım
Hatun kişim.
Yaz işte.
Öyle fosilleşmiş sırıtmalardan kavi
Hokkabazlar için yazılan masum vaazlar
Ve mevzuata uygun tahsil edilen kısa ömrüm
Gezinir topuklu ayakkabılarıyla hayâlarımda.
Üşütük bir gurup akılla gel
Hiç bekleme
Kardeşim Fidel
Aynı yolun yolcusuysak
Rengarenk gökyüzü vatan bize
Dünya vatan,
Konya da vatan o halde.
Ayağıma takılan insan parçalarıyla
Farklı rüyalara uyanıyoruz bak.
Ruhu besleyen ebem gömeçleri
Sarıçiçek, madımak…
Hangi yöne tapınsak
Tüylenir ülkemin bütün kadınları
Yaz bunu da bir kenara.
Kaç nişangahın oku olabilir bir çift göz
Bir çift göz kaç gönle sıkabilir
Bir iç kıta kaç kalibre Ankara’dır veya
İşve ile bağrımızda yuva kuran alıcı kuşlar
Başka baharlara şerbettir
Başka ülkelerde kışlar.
Ay denizinde korkuyla şahlanır akşamlar
Batığında milim milim limanlar
Batığında hava sahası, raylar
Yaz işte.
idebiyat
Ömer Faruk ÜNALAN