şu görünen iki duvarlı viran
şu sulara gömülmüş mehtap benim
şu karşıda zar zor ayakta duran
şu çatısız sütunsuz harap benim
şu kumru yuvası örümcek ağı
şu vazo yerdeki şu gül yaprağı
şu ekmek selesi şu et bıçağı
şu şişlerde kurumuş kebap benim
şu iki ayağı kırılmış masa
şu kızılcık dalı budaklı asa
şu duvarda pinekleyen yarasa
şu yerdeki tabansız çorap benim
şu kırk bir yerinden yamalı urba
şu kirli çamaşırla dolu torba
şu üstünde sinekler yüzen çorba
şu kokusu bozulmuş şarap benim
şu eğri oklava şu yırtık elek
şu yensiz mintan şu arkasız yelek
şu derisi paralanmış dümbelek
şu akordu bozulmuş rebap benim
şu tavandan gelen çıngırak sesi
şu kapısı açık bülbül kafesi
şu farelerden ödü kopan pisi
şu bit torbası sadık arap benim
şu bitmez yalnızlık beterden beter
şu bardaktaki kan gözyaşı ve ter
şu yarım şiirler şu yırtık defter
şu ad koyamadığım kitap benim…
idebiyat
Ali Tavşancıoğlu