O uzak yere
Yaprağın kekre bir şiirde solduğu
Gölgesinde bir çift küçücük ayak
Yağmur sesinin kale duvarına vurduğu
Şimdi oraya gitmekten
Oradan dönmekten
Orada olmaktan
Sayıklamaktan orayı
Bu ve benzeri şeyler hariç
Bir cümle kapısı
Narin bir baş üzre kavuşmuş
Bir su kemeri gibi ellerimiz
Sıkı sıkı
Gün batıyor
Oradan çok uzaktayım
En uzakta
Bunun tadını anlatamadım dostlarıma
Çünkü yoktular
Her bir zerrenin küll’e karıştığı kara bir oyuktular
Zamanın bir ucunda ben
Bir ucunda tilkiler
-Ah, tilkiler!-
Sanıyorum kuyruklarından da çoktular
Acınmaz taşrada
Bu sisli manzaraya
Kıyılardan hallicedir tarlalarda halimiz
Zira fiyortların intihara meyyal yanları da var
Bir çarşı ekmeğini bölüyorum
Beceriksiz ve hamurlu ellerimle
Ben o kadın değilim
Belki bir kadın bile
Herkesin bir mezartaşı olma ihtimaline sığınıyorum
Gururla inatla şevkle
Fakir Baykurt’u anlayarak geçiyorum evimin önünden
Şairler için çiçek dikiyorum
-çoğusu ölü..-
Adını bilmediğim o kuş
Hâlâ ötüp duruyor göğüs kafesimde
Herkesle savaştım
Herkesle barıştım
Ve âdâbınca yenildim kendime
Fakat oraya gidersem
Tüm bunları bir kez de sesli söylemek isterdim
“Evet öyle” dediğim yerde
Başka bir şey diyemeyeceğimi bilerek
Ve sığınarak son kez insanların ve tilkilerin Rabbine
dz
8mart2016