İskender Kebap’tan Divan Edebiyatı Dersleri

Naili’nin estetik değeri yüksek şu beyitini siz sevgili okuyuculara sunmaktan büyük sevinç duyuyorum. Her ne kadar ezberimin libidosu düşükse de bismillah:

Yarsuz nuş idilen cam-ı Cemüñ Nailiya

Ne dolusında safa var ve ne de boşında

 On yedinci yüzyılın büyük şairi Naili “Efendiler yarsız Cem’in kadehinde sunulan içkinin( bu zevk-i sefa aleminin) ne dolusundan ne de boşundan bir tat alabiliyorum. (Nezle miyim neyim…)” Divan şiirinde iki adet Cem vardır. Biri İran hükümdarı 4.Cemşit iken diğeri bizim Cem Yılmaz’dır. Bana öyle geliyor ki şiirdeki Cem’den kasıt bizim Cem Sultan’dır. Çünkü bu mazmuna Cem’in şu efsanesi cuk oturuyor:

Vakti zamanında Cem etrafındaki elemanlar ile dolaşırken gökyüzünde bir kartalın garip tavırlar sergilediğine tanık olur ve ayağına dolanmış bir yılandan ötürü kartalın uçmakta çok zorlandığı dikkatinden kaçmaz. Bir hal çaresine baksınlar diye yanındaki gözü kara keskin nişancılara talimat verir.

Elemanlar Cem’in talimatıyla seferber olurlar ve içlerinden en bıçkını Hebibin Osman namlı yiğit, kartala zarar vermeden bir ok darbesiyle yılanı tereyağından kıl çeker gibi yeryüzüne indirmiş ve derisinden de en yakın arkadaşı Kazım Kartal’a bir adet kemer yapmıştır. Düşünülmekten büyük keyif alan her insan gibi Kazım da bu durumdan pay çıkarmış ve arkadaşı Osman’a serçe parmağındaki yüzüğü hediye etmiştir. Efsaneye göre bu böyle devam etmiş gitmiştir.

Kartal kendisini böyle bir durumdan kurtaran kumandanın etrafında bir tur atıp kanatları dolu olduğu için başıyla Cem’i selamlamış ve minnettarlığının bir ifadesi olarak yaklaşıp Cem’in ayaklarının ucuna üç adet tohum bırakmıştır. Can güvenliğinin tehlikede olduğunu anlayıp derhal oradan uzaklaşmıştır.

Cem Sultan bu jest karşısında ne yapacağını şaşırsa da bir kumandan olarak kendini hemen toparlamış ve yanındaki fedailerle birlikte memleketin yolunu tutmuştur.

Cem memlekette tohumların derhal toprakla buluşturulmasını emreder. Günler günleri, aylar ayları kovalar. Hatta yıllar bir çırpıda geçer ve o malum tohumlardan değişik bir cins asma çıkar. Bu asmalardan dünyanın en bereketli üzümleri elde edilir. Ülkenin her tarafından yaygınlaştırılan bu cins üzümlerden başta pekmez, pestil, şeker katkısız meyve suyu gibi gıda maddeleri üretilirken kurutulup hoşafının yapılması da ihmal edilmez.

Bu üzümün suyunun durdukça acıdığının farkına varmış zamanla vatandaşlar. Durdukça acıyan üzüm suyunun zehirli bir madde olduğuna inanılmış ve hiç kimse o acı suyu içmeye tevessül edememiştir. Tabi bunun için hayali cesur insanların varlığına ihtiyaç duyulduğu hepinizin malumu.

Bir gün Cem’in cariyelerinden biri depresyona girmiş, yemeden içmeden kesilmişti. Hayattan bir beklentisinin olmadığı kanaatine varıp intihar etmeyi kafasına koymuştu ( Kafaya giren bu düşünce intihar eylemi gerçekleşmedikten sonra kafadan çıkmaz). Cariye üzüm suyunu içmek için izbe bir mekan gözüne kestirmiş ve Cem’in takibinde olduğunun farkına varmadan acı üzüm suyunu içmeye başlamıştır. Ama içtikçe güzelleşmiş güzelleştikçe içmiş ve kendisini tarifsiz bir mutluluğun içinde bulmuştur. İntihar etmek için gözlerden uzaklaşan cariyenin altmış dakika içinde göbek atmaya başladığına şahit olan Cem bu durumdan kıllanmış ve hatunu sorguya almıştır. Olan biteni Cem’le birlikte ülkenin tamamı öğrenmiş ve üzümün bu özelliği şeytanın kulağına kadar gitmiştir.

Cem, bu suyun özel bir kadehte içilmesi gerektiğine inanmış bu amaç doğrultusunda dillere destan bir kadeh yaptırmış ki işte bu paha biçilmez kadehe “cem-i cam” denmiştir. Cem bu kadehi yanında taşımayı asla ihmal etmemiştir.

Gelelim şeytana!

Şeytan insanlara büyük keyif veren böyle bir sıvının varlığını duyunca insan ırkını acaip derece kıskanmış ve insanları bu zevkten mahrum bırakmak istemiştir. Bu amacına ulaşmak için Şeytan günlerce düşünmüş, fizibilite çalışmaları, mekan taraması, örnek olay incelemesi, empati gibi bir sürü teknik kullanarak asmayı kurutmaya karar vermiştir.

Önce tavus kuşunun kanını asmanın köklerine akıtır ama bunun bir faydasını göremez doğrusu. Sonra bir maymunun kanını akıtır ama bundan da bir sonuç alamaz. Sonra bir aslan keserek kanından faydalanmak istese de istediği sonucu elde edemez. En son amacına eşekle ulaşma yoluna gider ama maalesef bunda da başarılı olamaz. Şeytan bütün bunları yaparken aslında farkında olmadan asmaların genetiğini değiştirmiş ve dünya tarihinin ilk gdo’lu ürününü üretip adını dünya tarihine altın harflerle yazdırmayı başarmıştır.

İnsanlar o günden sonra bu üzümlerin acımış suyunu içtikçe önce tavus kuşu gibi güzelleşmiş sonra çevresine maymunluk yapmaya başlamıştır. Bu suyun dozu daha da artırıldıkça aslan kesilmeyi ihmal etmeyen insanoğlu son safhada eşek olup çıkmıştır.

İşte şüphelerim doğru ise zikredilen beyitte Naili Kadim bu olayı işaret etmiş olabilir. Siz kıymetli okuyucularımı en derin duygularla selamlıyor iyi günler diliyorum.
Sevgi ilen.

 

 

[̲̅i̲̅][̲̅d̲̅][̲̅e̲̅][̲̅b̲̅][̲̅i̲̅][̲̅y̲̅][̲̅a̲̅][̲̅t̲̅]

İ s k e n d e r  K e b a p

2 thoughts on “İskender Kebap’tan Divan Edebiyatı Dersleri”

Bir yanıt yazın