Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanı başkaldıran, mecbur insanın destanıdır. Romanın baş kahramanı olan Memed, kişisel öcünü alır, fakat köylüler onun yakasını bırakmaz. İnce Memed halkın yarattığı bir kahramandır, bu nedenle halkın rahatını sağlamaya, bolluk ve bereket kazandırmaya, haksızlıkları önlemeye mecburdur. Hükümetin yapamadığını halk kendi kahramanından bekler.
Cumhuriyetin ilk yılları olduğundan henüz bir kargaşa ortamı vardır. Köylü kendi kaderine terk edilmiş, eşraf ve ağalar toprak kazanma ve köylüyü sömürme yarışına girmiş, yöneticiler de eşraf ve ağalarla işbirliği yaparak, her biri bir yandan halkı ezmektedir. Bunlara karşı çıkmak için halkın önünde iki seçenek vardır: Ya bir kahramana ya da dinî bir lidere sığınmak. Bu kahramanı, olağanüstü özelliklerle süsleyerek kendilerine bir kurtuluş umudu yaratacaklardır. Hükümetin duyarsız kalması nedeniyle haksızlıkları önleme, zalimleri cezalandırma görevi soylu bir eşkıyaya, yani halkın kendi yarattığı bir kahramana, İnce Memed’e verilmiştir.
İnce Memed romanının en belirgin konusu ağaların yoksul halka yaptığı zorbalıklar, zulümlerdir. Romanda “zulüm, acımasızlık, sömürü, baskı, adaletsizlik, bencillik, toprak hırsı, acizlik, sahipsizlik” temaları çarpıcı bir biçimde işlenmiştir. İnce Memed romanındaki ağalar son derece zalim ve acımasızdır. Her yeni gelen ağa zalimlikte öncekinden bin kat daha beterdir. Hepsinin gözünü toprak hırsı bürümüştür. Açgözlüdürler, hep daha fazlasını isterler. Köylüler ise, sığınacak yerleri, tutunacak dalları olmadığı için haklarını gerektiği gibi savunamazlar. Boyunları büküktür. Hükümetin görevlendirdiği yönetici ve komutanlar da ağalarla işbirliği yapar, onlara hizmet eder. Askerler köylüleri sürekli dayaktan geçirirler.
Abdi Ağa’nın yaptığı kötülükler saymakla bitmez. Köylünün ürettiği mahsulün üçte ikisini kendisi alır. Kalan üçte birlik mahsul, köylüye bir sonraki seneye kadar yetmez. Kış ortasında yiyecekleri biter, açlıkla mücadele ederler. Bir tas buğday için Abdi Ağa’nın kapısına gidip yalvarırlar. Abdi Ağa, Memed’in Hatçeyi sevdiğini bile bile yeğenini Hatçe’yle nişanlar. Memed’in sevdiği kızı kaçırmaktan başka çaresi kalmaz. Abdi Ağa, adamlarıyla birlikte Memed’in peşine düşer. Memed dağda yakalanınca Abdi Ağa’yla yeğeni Veli’yi vurur. Abdi Ağa yaralanır, yeğeni Veli ölür. Abdi Ağa yalancı şahitler tutarak suçu Hatçe’nin üstüne yıkar. Zavallı Hatçe haksız yere aylarca hapishane köşelerinde sürünür. Yalancı şahitlik yapmayı kabul etmeyen Topal Ali köyden kovulur.
İnce Memed, Abdi Ağa’yı öldürünce her şeyin düzeleceğini zannetmiş, fakat değişen bir şey olmamıştır. Abdi Ağa gitmiş, yerine ondan daha zalim, daha acımasız yeni ağalar gelmiştir. Köylü yine açtır, yine perişandır.
Romanda göze çarpan diğer bir tema “eşkıyalık”tır. İnce Memed romanında soylu ve soysuz olmak üzere iki tip eşkıya vardır. Romandaki soysuz eşkıyalardan biri Deli Durdu’dur. Romanın baş kahramanı olan Memed, eşkıyalığı Deli Durdu’nun yanında öğrenir. Deli Durdu, yakaladığı insanları donuna kadar soyan, ahlâksız, acımasız bir eşkıyadır. Memed, Deli Durdu’nun çetesiyle birlikte pek çok soyguna katılır, fakat onun yaptıklarını doğru bulmaz. Son olarak, Kerimoğlu gibi sevilen, saygı duyulan, konuksever, hoşgörülü bir adamı karısı ve çocuklarının önünde çırılçıplak soymaya kalkışınca Memed daha fazla dayanamaz, silahını çeker, bu rezilliğe son verir.
Soysuz eşkıyaya bir örnek de Kalaycı Osman’dır. Kalaycı Osman, gözünü toprak hırsı bürümüş Ali Safa Bey’in hizmetine girer, her türlü pis işlerini yapar. “Kalaycı, Ali Safa Bey’in elinde bir korku, bir yıldırma silahı kesildi. Dağda ne kadar ipten kazıktan kurtulmuş varsa başına topladı. Bir bela, bir afet gibi, Çukurova’daki Ali Safa Bey’e karşı gelen fıkaraların başına çullandı. Ali Safa Bey’in hasımlarını iflahını kuruttu.” (s.314) “Atılgan değildi. Hilekardı. Çarpıştığı, takip ettiği hiçbir insanla yüz yüze çarpışmamış, her zaman arkadan vurmuştu. Onun yaptığı hilekarlık, kurduğu tuzak akla hayale gelmezdi… Kalaycı kışları da Ali Safa Bey’in evinde, kendisi için yaptırdığı özel odada mükellef (eksiksiz) bir hayat sürüyordu. Yalnız odada sıkıldığı zamanlar, dağa çıkıyor, çetesinin başına geçiyordu. Çete de çok rahattı. Kar bastırdığı zaman sarp bir dağ köyüne yerleşiyorlar, gelsin kuzu, gitsin kuzu keyif sürüyorlardı. Bunca serbestlik, bunca rahat hep Ali Safa Bey’in yüzündendi.” (s.316)
Bunların aksine İnce Memed, soylu bir eşkıya olarak çıkar karşımıza. Önce sevdiği kız için silahını ateşler, sonrasında ise halkı için. Köylüye zulmeden, köylüyü aç bırakan, köylünün namusuna el uzatan ağaları, eşkıyaları öldürür. Köylünün koruyucusudur. Köylüler İnce Memed’i çok severler. Öyle ki, kimi zaman jandarmadan ölesiye dayak yerler de yine de onun yerini söylemezler.
İnce Memed romanına romantik bir hava katan, onu çekici kılan tema ise, Memed ile Hatçe arasında geçen “aşk”tır. Memed’le Hatçe arasındaki sevginin başlangıcı ta çocukluk günlerine kadar uzanır. Çocukluk dönemleri bir arada geçmiştir. Birbirlerini görmeden duramazlar. Memed arkadaşıyla kasabaya iner. Döndüğünde Hatçe ona içindeki sevdayı şu sözlerle dile getirir: “Sen olmasan ben ölürüm. Yaşamam. İki gün gittin de… Dünya başıma dar geldi.” (s.84)
Abdi Ağa, Memed’le Hatçe’nin arasına âdeta karaçalı gibi girer. Aralarındaki sevdayı bilmesine rağmen Hatçe’yi yeğenine nişanlar. Bu da yetmez, Memed’i yanına çağırtır, yeğeninin nişanlısına göz diktiği gerekçesiyle bir güzel döver. Bunun üzerine Memed, Hatçe’yi kaçırır. Abdi Ağa silahlı adamlarıyla peşlerine düşer. Memed’le Hatçe yakalanırlar. Memed Abdi Ağa’yı yaralar, Veli’yi öldürür. Abdi Ağa yalancı şahitler tutar, Hatçe’yi yeğenini öldürme suçuyla hapse attırır. Hatçe aylarca hapishane köşelerinde rezil olur. Kozan Hapishanesi’ne götürülürken Memed onu jandarmaların elinden kaçırır. Soğuk kış aylarında dağlarda, mağaralarda perişan olurlar, birkaç kez donma tehlikesi atlatırlar. Hatçe’nin bir oğlu olur, adını Memed koyarlar. Hatçe bir çatışma sırasında vurularak ölür.
Yaşar Kemal, İnce Memed serisinde her cildin başında farklı bir dikenin tasvirini yapmış -1. ciltte “çakırdikeni”, 2. ciltte “karaçalı”, 3. ciltte “keven dikeni”, 4. ciltte “devedikeni”-; yine her cildin sonunda köylüler bu dikenleri yakmışlardır. Bu dikenler sembolik bir anlam taşımaktadır. Dikenler, köylüye kötülük eden zalim, gözü dönmüş ağaları, yöneticileri, askerleri sembolize etmektedir. İnce Memed her cildin sonunda halka zulmeden ağaları öldürür, köylüler de bu dikenleri ateşe verirler.
“Çakırdikeni en pis, en kıraç toprakta biter. Bir toprak ki bembeyaz, peynir gibidir. Ot bitmez, ağaç bitmez, eşek inciri bile bitmez, işte orada çakırdikeni keyifle serile serpile biter, büyür, gelişir.
En iyi toprakta bir tek çakırdikenine rastgelinmez. Bunun sebebi, bir kere iyi toprak boş kalmaz, her zaman sürülür ekilir. Bir de, öyle geliyor ki, çakırdikeni iyi toprağı sevmez.” (s.12)
“Çift koşma zamanıydı. Dikenlidüzünün beş köyü bir araya geldi. Genç kızlar en güzel giyitlerini giydiler. Yaşlı kadınlar sütbeyaz, sakız gibi beyaz başörtü bağladılar. Davullar çalındı… Büyük bir toy düğün oldu. Durmuş Ali bile hasta haline bakmadan oyun oynadı. Sonra bir sabah erkenden toptan çakırdikenliğe gidip ateş verdiler.” (s.436)
II. Romanın Kişileri
İnce Memed: Romanın baş kahramanıdır. Çocukluğu Abdi Ağa’nın zulmü, baskısı ve dayağı altında geçmiştir. Babasını küçük yaşta kaybetmiş, annesi Döne ile Değirmenoluk köyünde açlık ve sefalet içinde yaşamaktadır. Abdi Ağa’nın, sevdiği kızı yeğenine nişanlaması üzerine, Hatçe’yi kaçırır. Peşinden gelen Abdi Ağa’yı yaralar, yeğenini ise öldürür. Memed bu olaydan sonra dağlara çıkar, eşkıya olur. Abdi Ağa’nın yalancı şahitler tutarak Hatçe’yi hapse attırdığını, annesi Döne’yi de döve döve öldürdüğünü öğrenince, Memed’in Abdi Ağa’ya duyduğu kin ve öfke bir kat daha artar. Hatçe’yi, Kozan Hapishanesi’ne götürülürken kaçırır. Dağlarda zor şartlarda yaşam savaşı verirler. Bir çocukları olur, adını Memed koyarlar. Jandarmalarla çatışırken Hatçe vurularak ölür.
Af çıkınca Memed de teslim olmayı düşünür. Fakat köyüne geldiğinde Hürü Ana’nın sözleri tokat gibi yüzünde patlar. “‘Memed! Memed!’… ‘Hatçe’yi yedirdin onlara da şimdi teslim olmaya mı gidiyorsun? Abdi Ağa gelecek gene köyde paşa gibi oturacak. Sen teslim olmaya mı gidiyorsun? Avrat yürekli.’” (…) “‘Avrat yürekli Memed! Bak şu kadar köylü, bak şu kadar insan senin gözüyün içine bakıyor. Teslim mi olacaksın? Abdiyi gene başımıza mı getireceksin? Güzel Dönemin kemikleri sızlar mezarda. Güzel Hatçemin kemikleri…’” (…) “‘Git de teslim ol avrat yürekli herif…Af çıkmış.’” (s.433) Bu yürek yakan feryat karşısında fikir değiştiren İnce Memed, Topal Ali’nin yardımıyla Abdi Ağa’yı bulur ve öldürür. “Hürü Ana’ya “‘Hürü Ana! Hürü Ana!… Oldu. Hakkınızı helal edin.’” (s.436) diyerek atını dağlara doğru sürer.
İnce Memed, kendi isteğiyle değil, şartlar onu gerektirdiği, kendisi bir şey yapmazsa bu kötü düzenin sürüp gideceğini bildiği, halkın kendisine ihtiyacı olduğunu düşündüğü için eşkıyalığı seçmiştir. Fakat bu soylu bir eşkıyalıktır. İnce Memed’in derdi, halka zulmeden, kan kusturan ağalarladır. Onları ortadan kaldırınca her şeyin düzeleceğini zannetmiş, fakat yanılmıştır. Memed, Abdi Ağa’yı öldürür, fakat değişen bir şey olmaz. Abdi Ağa gitmiş, yerine başka ağalar gelmiştir. Ağa öldürmenin köylüye hiçbir fayda getirmediğini, aksine yeni gelen ağaların daha gaddar, daha acımasız olduklarını görmüştür. İnce Memed, yine de köylüye yapılan haksızlıklara dayanamaz, romanın ikinci cildinde Abdi Ağa’nın kardeşi Hazma Ağa ile Ali Safa Bey’i, üçüncü cildinde Mahmut Ağa’yı, dördüncü cildinde ise Şakir Bey ve Arif Saim Bey’i öldürür.
Hatçe: İnce Memed’in çocukluktan beri birlikte büyüdüğü, çok sevdiği kızdır. Abdi Ağa, yeğeniyle zorla nişanlayınca Hatçe’nin Memed’le kaçmaktan başka çaresi kalmaz. Hatçe, Memed’le kaçar, ancak kısa sürede yakalanırlar. Memed sevdiği kızı vermemek için Abdi Ağa’yı yaralar, yeğeni Veli’yi de öldürür. Abdi Ağa, Memed’i elinden kaçırınca öfkesini Hatçe’den çıkarır. Yeğenini öldüren kişinin Hatçe olduğunu söyler. Bunu tuttuğu yalancı şahitlerle doğrulatır. Hatçe hapse girer. Hatçe aylarca hapishanede yatar. Orada Iraz adında bir kadınla yakın arkadaş olurlar. Memed, Hatçe ile Iraz’ı Kozan Hapishanesi’ne götürülürken kaçırır. Hatçe aylarca dağlarda, karda kışta, hamile bir kadın olarak çok zor günler geçirir. Bir oğlu olur. Adını Memed koyarlar. Hatçe, jandarmalarla çatışma sırasında vurularak ölür.
Iraz: Hatçe’nin hapishanede tanışıp arkadaş olduğu kadındır. Iraz, henüz yirmisindeyken kucağında bebeğiyle dul kalmıştır. Amcalardan büyüğü Iraz’la evlenmek istemiş, Fakat Iraz karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Iraz’ın ölen kocasından kalan tarlayı zorla elinden almışlar. Iraz, her şeye rağmen direnmiş, oğlunu büyütmek için yazın ırgatlık, kışın hizmetçilik yapmış. Oğlu yirmi bir yaşına gelince, mahkemeye başvurmuş ve babasından kalan tarlayı amcalarının elinden almıştır. Çok geçmeden Iraz’ın oğlunu tarlanın ortasında öldürmüşler. Iraz oğlunun katilini bilmesine rağmen yalancı şahitlerle olayı örtbas etmişler. Iraz elinde bir baltayla kapılarına dayanmış, fakat zavallı kadını ayaklarının altında çiğnemişler. Aynı günün akşamı Iraz, oğlunun katilinin evini ateşe vermiş. Amcalar şikâyetçi olmuş ve Iraz hapse atılmış.
Iraz ile Hatçe hapishanede yattıkları süre boyunca birbirlerine destek olurlar. Gelecekle ilgili hayaller kurarlar. İnce Memed tarafından kaçırılırlar, fakat o hamile olan arkadaşını yalnız bırakmaz. Dağlarda Hatçe’ye yardımcı olur. Hatçe zor şartlarda çocuğunu doğurur. Memed’le jandarmalar çatışırken Hatçe vurularak ölür. Iraz Hatçe’nin oğlunu yanına alır.
Döne: İnce Memed’in anasıdır. Kocası İbrahim’i yıllar önce kaybetmiştir. Oğlu Memed’le birlikte yoksullukla mücadele ederler. Sıkıntı çekmelerinin asıl kaynağı Abdi Ağa’dır. Abdi Ağa kendilerini aç bırakır, zulmeder. Abdi Ağa, Memed Hatçe’yi kaçırdıktan sonra Döne’yi döve döve öldürür.
Abdi Ağa: Dikenlidüzü’nde yerleşmiş beş köyün ağasıdır. Memed’in küçük bir çocukken köyden kaçmasına, sevdiği kızı elinden almaya yeltendiği için adam öldürüp dağa çıkmasına, eşkıya olmasına sebep olan kişidir. Romanın kötü kahramanıdır. Köylülerin çektiği sıkıntıların, açlığın, yediklerin dayağın, kısaca tüm kötülüklerin kaynağı durumundadır. Abdi Ağa’nın kötülükleri saymakla bitmez. Memed çocukken köyü terk ettiği için Abdi Ağa, o sene ceza olarak mahsulün dörtte üçünü alır ve onları kış ortasında aç bırakır. Memed’in Hatçe’yi sevdiğini bilmesine rağmen Hatçe’yi yeğeniyle nişanlar. Memed başka çaresi kalmayınca Hatçe’yi kaçırır. Peşinden gelen Abdi Ağa’yı yaralar, yeğenini de öldürür. Abdi Ağa bu kez de yalancı şahitler tutarak yeğenini Hatçe’nin öldürdüğünü söyletir ve Hatçe’yi hapse attırır. İnce Memed peşine düşünce köşe bucak kaçmaya başlar, fakat sonunda Topal Ali’nin yardımıyla izi bulunur. Yaptığı kötülüklerin cezasını çeker. Eceli Memed’in elinden olur.
Deli Durdu: İnsanları donuna kadar soyan, acımasız, ahlâksız , soysuz bir eşkıyadır. Memed, Abdi Ağa’nın yeğenini vurduktan sonra Deli Durdu’nun çetesine katlır. Onlarla beraber pek çok soyguna katılır. Deli Durdu insanların paralarını aldıktan sonra, onları çırılçıplak soyar, öyle gönderir. Yaptığı bu terbiyesizlikten büyük bir keyif alır.
Topal Ali: Usta bir iz sürücüdür. Topal Ali için iz sürmek, sıradan bir iş, yetenek değil, bunun ötesinde hastalıklı bir tutkudur. “İz sürerken o hiçbir şeyi düşünmez. Gözü dünyayı görmez. İyilik mi, kötülük mü yapıyor, bilmez. İz dedin miydi, aklı başından gider.” (s.249)
Memed, Hatçe’yi kaçırdığında Abdi Ağa, iz sürmesi için Topal Ali’yi çağırtır. Topal Ali’nin iz sürme tutkusunu çok iyi bilen Pancar Hösük, bu işten vazgeçirmek için onunla gizlice konuşur. “Bre Ali, nasıl edip de teslim edicen fıkarayı Abdi’ye. Sen bunu nasıl yaparsın?… Kıyma İnce Memed’e!… Bilirim. Hemen şimdi elinle koymuş gibi bulursun… Bunlar sevdalılar Ali! Karasevdalılara kötülük eden olmaz. Eli kurur… Şaşırt yollarını Ali. Kurtar karasevdalıları. Cennetten sana bir köşk hazırdır. (…) Bir köy sana düşman kesilir.” (s.107-109)
Topal Ali tüm bu sözlere rağmen içindeki iz sürme tutkusuna yenik düşer. “Ben o Topalı bilirim… Topal babasının izini bile sürer. Bulunca asacaklarını bile bile babasını, gene sürer izini. Yeter ki ona sürecek iz olsun. Dayanamaz. Topal, iyi adam, hoş adam, sevdalılara da yüreği parçalanıyor ya, iz sürmemek elinden gelmez. İz sürmeye gelince hiçbir şey geçemez önüne onun. Kendisini öldüreceklerini bilseler bile, ötesinde ölümü görecek bile olsa, bir iz ver önüne, sürer götürür.” (s.110)
Topal Ali, Abdi Ağa ve adamlarıyla birlikte Memed’in izini sürer. Onları bir çalı arkasında bulur. O ana kadar çok keyifli olan Topal Ali, iz sürme işi bitip de arananlar bulununca pişman olur. Çok büyük vicdan azabı duyar.
III. İnce Memed Romanının Özeti (Olay Örgüsü)
Çukurova’da Dikenlidüzü’ne beş köy yerleşmiştir. Değirmenoluk bu köylerin en büyüğüdür. Toprakların tümü Abdi Ağa’ya aittir. Memed, babası İbrahim’i kaybetmiş, anasıyla birlikte Değirmenoluk’ta yaşayan on bir yaşında bir çocuktur. Abdi Ağa’nın baskılarına daha fazla dayanamayan Memed köyünden kaçar, Kesme köyüne Süleyman’ın evine gelir. Başından geçenleri anlatır.
“Benim babam… ölmüş. Biricik anam var. Başka hiç kimsemiz yok. Ben Abdi Ağa’nın çiftini sürerim. (…)
İki yıldır sürerim çifti. Çakırdikeni beni yer. Dalar… Çakırdikeni adamın bacağını köpek gibi kapar. İşte o tarlada çift sürerim. Abdi Ağa her gün beni döve döve öldürür. Dün sabahleyin gene dövdü beni. Her bir yanım döküldü. Ben de kaçtım oradan.” (s.20)
“Beni… döve döve öldürürdü. Hem çift sürdürürdü çakırdikenlikte yalınayak. O da ayazda. Hem öldürürdü. Birinde beni bir dövdü, bir dövdü… Bir ay yataktan kalkamadım. Herkesi döver ya, beni çok döver.” (s.23)
“Bak sana deyim Süleyman Emmi, babam öleli var ya, elimizde nemiz var, nemiz yoksa hepiciğini almış Abdi Ağa. Anam bir laf söylese döve döve öldürür. Beni de tutar kolumdan yere çakar. Beni birinde iki gün ağaca bağladı. Bıraktı gitti yazının ortasında. Yaa, orada, ağaca iki gün sarılı kaldım da anam geldi açtı. Anam olmasaydı beni kurtlar parçalardı orada.” (s.27)
Memed’in anası Döne, oğlu eve gelmeyince meraklanır. Doğru Abdi Ağa’nın yanına gider. Abdi Ağa, Memed’i bulmak üzere adam salar. Zavallı Döne, oğlunu bulma ümidiyle günlerce dağ bayır dolanır.
Memed, Süleyman’ın keçilerini güder. Bir süre sonra, anasının yalnız kaldığını, tek başına ekinleri biçemeyeceğini düşünür. Tehlikeli olduğunu bilmesine rağmen keçileri otlatmak için Değirmenoluk’un yakınlarına gelir. Tarlasının keçiler tarafından talan edildiğini gören Pancar Hösük, kızgın bir halde Memed’in yanına gelir, onu tanır. Pancar Hösük vakit geçirmeden Döne’ye müjdeyi verir. Memed’in yaşadığını duyan Abdi Ağa atına atlar, Süleyman’ın kapısına dayanır. Memed’i alır, köye getirir, anasına teslim eder.
Abdi Ağa, köylülerin binbir güçlükle elde ettikleri mahsulün üçte ikisini kendisi almakta, üçte birini de köylüye bırakmaktadır. Fakat Memed, köyü bırakıp kaçtığı için Abdi Ağa onları cezalandırır. O yaz Memed’le anasının ekip biçtiği buğdayın dörtte üçünü Abdi Ağa alır, dörtte birini onlara bırakır. Köylünün yiyeceği kış ortasında biter. Abdi Ağa köylülere buğday dağıtır, ancak Döne ile oğluna buğday vermez. Köylüleri de Döne ile oğluna buğday vermemeleri konusunda sıkı sıkı tembihler. Yine de komşuları gizli gizli yiyecek getirirler. Tek inekleri vardır, onu da Abdi Ağa’ya satmak zorunda kalırlar. İneğin karşılığında buğday alırlar.
Memed bu sıkıntılarla büyür, delikanlı olur. Artık on sekizine basmıştır. Bir gün arkadaşı Mustafa’yla kasabaya inerler. Yaşadıkları köyün dışında başka dünyaların, başka yaşantıların da olduğunun farkına varırlar. Kaldıkları handa Hasan Onbaşı’ya bu kasabanın ağasının kim olduğunu sorarlar. Burada yaşayan insanların başında bir ağanın olmadığını öğrenince çok şaşırırlar.
“Bana bak oğlum Memed… Burada, senin öyle bildiğin ağalar yok. Bu kasabadaki tarlalar, az çok herkesindir. Tarlasızı da var tabiî. Bu dükkânların her birinin bir sahibi var. Tabiî ağaların tarlaları çok. Fıkaraların az. Çok fıkaranın da hiç yok.” (s.79)
Ertesi gün köye dönerler. Hatçe, Memed’i özlemle karşılar. Hatçe ile Memed birbirlerini çocukluklarından bu yana severler. Memed, Hatçe’yi kaçırıp Çukurova’ya gitmeyi, bundan böyle orada yaşamayı düşünür.
“Hatçe Osmanın kızıdır. Osman yumuşak, kimseyle ilgilenmeyen, kendi halinde bir adamdır. Hatçenin anasıysa Allahın bir belasıdır. Köyde ne kadar kavga, ne kadar gürültü varsa içindedir. Uzun boylu, güçlüdür. Evin bütün işini o görür. Çifti bile o sürer.
Memedle Hatçenin çocuklukları birlikte geçmişti. Erkek çocuklar içinde, en güzel evciği Memed yapardı. Onu, en güzel de Hatçe süslerdi. Beraber oynadıkları çocukları oyunlarına bırakır, kendileri başka bir yere gider oyunlar icat ederlerdi. Türlü türlü…
On beşine değince Hatçe, Memedin anasından çorap örmesini öğrenmek için, her gün Memedlerin evine gelirdi. Memedin anası ona en güzel örnekleri verir, en güzel nakışları öğretirdi. İki de birde de saçlarını okşayarak:
‘Sen benim gelinim olursun inşallah, sürmelim,’ derdi.
Hatçenin anasına, herkese, Hatçeden konuşurken ‘gelinim,’ derdi.
Bunun üstüne on altı yaşlarında olan oldu. Memed yorgundu. Çift sürmeden geliyordu.
Hatçe de dağdan, mantar toplamadan. Belki bir aydır birbirlerini görmüyorlardı. Birbirlerine Alacagedikte rastlayınca, ikisini de bir sevinç, bir gülme aldı. Bir taşın üstüne oturdular. Karanlık basıyordu. Hatçe kalkmak istedi. Memed, elinden tuttu geri oturttu:
‘Dur hele!’ dedi.
Tir tir titriyordu. Her bir yanı ateşe kesmişti. Bedeninde çımgışmalar oluyordu:
“Sen benim nişanlım değil misin?” dedi.
Hatçenin ellerini ellerinin içine aldı:
‘Sen benim…’ dedi.
Hatçe gülmeye başladı.
Memed:
‘De kız,’ dedi, ‘sen benim nişanlım değil misin?’
Hatçe Memedden çekiniyordu. Memed tutmuş göndermiyordu. Bir ter basmıştı ki…
‘Kız,’ diyordu. ‘Sen…’
En sonunda öpmeyi akıl etti.
Hatçe kıpkırmızı kesilerek Memed’i hızla itti. Kaçtı. Memed arkasından yetişti tuttu. Kız durgunlaşmış kuzu gibi olmuştu. Memedin de eski heyecanı azıcık geçmişti.
‘Bu gece yarısı gelirim,’ dedi. ‘Büyük dutun gölgesine sığınırım. Divlik kuşu gibi öterim… Herkes divlik kuşu ötüyor sanır.’
Sonra da birkaç kere divlik kuşu gibi öttü:
‘İşte böyle,’ dedi.
Hatçeyi bir gülme aldı:
‘Divlik kuşu gibi… Kimse fark etmez.’
Memed:
‘Biz birbirimizin nişanlısı değil miyiz? Kimse fark etmesin.’
Hatçenin birden rengi attı:
‘Ya bizi gördülerse,’ dedi, kaçtı.
İşte bundan sonradır ki, gün geçtikçe sevdaları büyüdü, kara sevda oldu. Sevdaları dillere destan oldu.
Her gece ne yapar yapar buluşurlardı. Buluşmazlarsa ne onun gözlerine uyku girerdi, ne onun… Hatçenin anası tarafından yakalandıkları da oldu. Hatçeye işkence yaptı anası. Çaresiz. Geceleri elini ayağını bağladı. Kapıya kilit üstüne kilit vurdu. Çaresiz. Hatçe her engele bir çare buldu. Hatçe Memede muhabbet çorapları dokuyor, mendilleri işliyordu. Üstüne türküler çıkarmıştı. Aşkını, hasretini, kıskançlığını renk renk nakışlara, ses ses türkülere dökmüştü. Bu türküler hala Toroslarda söylenir. Çorapları gören ürperirdi. Türküleri duyan, söyleyen hala ürperir, içinden bir şey başlar yeşil yeşil, taze yeşermeye…” (s.85-87)
Bu arada Abdi Ağa’nın yeğeni Veli de Hatçe’yi istemektedir. Abdi Ağa, Memed’i yanına çağırır, sert bir biçimde azarlar. “Ula namussuz nankör! Köpek gibi kapımda büyüdün. Adam oldun. Ulan namus düşmanı! Duydum ki yeğenimin nişanlısına göz dikmişsin…” (s.93) “Bana bak Memed! (…) Bana Abdi derler… Ben adamın ocağına incir dikerim… Kimse benim yeğenimin nişanlısına göz dikemez. Ben adamı parça parça eder de leşini köpeklere atarım. (…) Defol buradan! Sizlere iyilik yapmak, sizleri büyütüp adam etmek haram zaten. Besle kargayı oysun gözünü. Defol, itin oğlu.” (s.94)
Başka çaresi kalmayan Memed, Hatçe’yi kaçırır. Bir mağaraya saklanırlar. Hatçe’nin anası sabah olup da kızının yatağına bakınca, kaçtığını anlar. Hatçe’nin nişanlısı doğru Memed’in evine gider. Döne’yi saçlarından tutarak sürüye sürüye Abdi Ağa’nın kapısına kadar götürür. Öfkesine hâkim olamayan Abdi Ağa, çizmelerinin ökçeleriyle kadıncağızı çiğnemeye başlar. Daha sonra yeğeni de çiğner. Döne, çamura belenir. Ağzından burnundan kanlar akar. Babası, kızını Abdi Ağa’nın kel yeğeni Veli’ye vermektense, onun Memed’e kaçmasına çok sevinir. Hatçe’nin Memed’le kaçtığını duyan köylüler de içten içe sevinç çığlıkları atarlar.
Haberi duyan Abdi Ağa, adamlarını toplar. İz sürme konusunda nam salmış Topal Ali’yi de yanına alır. Memed’in peşine düşerler. Pancar Hösük, Topal Ali’yle gizlice konuşur, Memed’in izini sürmemesi için ikna etmeye çalışır. Fakat ne dese boşunadır. Çünkü iz sürmek Topal Ali için hastalık derecesinde bir tutkudur. “Ben o Topalı bilirim… Topal babasının izini bile sürer. Bulunca asacaklarını bile bile babasını, gene sürer izini. Yeter ki ona sürecek iz olsun. Dayanamaz. Topal, iyi adam, hoş adam, sevdalılara da yüreği parçalanıyor ya, iz sürmemek elinden gelmez. İz sürmeye gelince hiçbir şey geçemez önüne onun. Kendisini öldüreceklerini bilseler bile, ötesinde ölümü görecek bile olsa, bir iz ver önüne, sürer götürür.” (s.110)
Topal Ali izleri kolaylıkla takip eder, onları eliyle koymuş gibi bulur. Memed, gayet soğukkanlı bir şekilde silahını doğrultur, iki el Abdi Ağa’ya, üç el de yeğenine ateş eder. Hatçeye de “Sen şimdilik eve dön. Ben seni sonra, gelir alırım. Başımızı alır, bilinmeyen bir yere gideriz.” (s.116) diyerek oradan uzaklaşır.
Memed, Kesme köyüne Süleyman’ın yanına gider. Başından geçenleri anlatır. Süleyman, Memed’i Deli Durdu adındaki eşkıyanın yanına götürür. Deli Durdu, yakaladığı insanları donuna kadar soyan bir eşkıyadır. Çocukken çok iyiliğini gördüğü Süleyman Emmi’nin hatırını kırmaz ve Memed’i çetesine kabul eder. Ona bir tüfekle çok sayıda mermi verir.
Abdi Ağa, yaralı olarak kurtulmuş, fakat yeğeni ölmüştür. Abdi Ağa, takibe katılan köylülerin hepsini çağırtır. Onlara yeğenini Hatçe’nin öldürdüğüne dair yalan ifade vermelerini tembihler. Bunun karşılığında kendilerini ödüllendireceğini söyler. Topal Ali yalan ifade vermeyi kabul etmez. Abdi Ağa, Topal Ali’yi köyden kovar. Jandarmalar Hatçe’yi nezarete atarlar. Ertesi gün mahkemeye çıkarılır. Yargıç Hatçe’nin suçsuz olduğuna inanır, fakat yalancı şahitler yüzünden eli kolu bağlanır. Hatçe hapse atılır.
Memed, Deli Durdu’nun çetesiyle beraber aylarca soygunlara, baskınlara katılır. Silah kullanmada, çatışmada ustalaşmıştır artık. Asım Çavuş komutasındaki jandarmalar, Deli Durdu ve çetesini kıstırırlar. İki taraf arasında zorlu bir çatışma başlar. Memed ve arkadaşı Cabbar bu çatışmadan kurtulmayı başarırlar. Saçıkaralı aşiretinin iyi kalpli ağası Kerimoğlu’nun çadırına gelirler. Kerimoğlu, çatışmadan çıkmış, üstü başı kan içinde olan bu eşkıyaları gayet konuksever bir biçimde ağırlar. Memed’le Cabbar’ın karınlarını doyurur, yaralarını temizleyerek merhem sürer. Onlara temiz çamaşırlar verir.
“Kadın sofrayı getirdi ortaya attı. Kerimoğlu gülümseyerek açtı. Memed ilk kez kendisini bir yere, bir şeye yabancı sandı. Daha doğrusu kendisine, kendi içine bir yabancılıktı bu. Gözü tüfeğine gitti. Sonra kılık kıyafetini gözünün önüne getirdi. Bütün göğsü boydan boya çaprazlama fişeklik… Yan tarafında kocaman bir kama ve bombalar. Başında kirlenmiş, pörsümüş bir mor fes. Üstelik de Deli Durdu’nun eskisi… İçinden: ‘Demek eşkıya oldum ha?’ geçti. ‘Bundan böyle ömrüm eşkıyalıkta geçecek ha?’” (s.177)
Memed’le Cabbar minnettar kalarak Kerimoğlu’nun çadırından ayrılırlar. Bir süre sonra Deli Durdu’yla karşılaşırlar. O da çatışmadan kurtulmayı başarmış, keyfinden tüfeğini aralıksız ateşlemektedir. Deli Durdu, Kerimoğlu’nun zengin biri olduğunu öğrenince onu soymaya çadırına gider. Kerimoğlu’nun tüm altın ve paralarını aldıktan sonra, onu karısının ve çocuklarının gözleri önünde çırılçıplak soyunmaya zorlar. Memed ve Cabbar, Deli Durdu’nun bu ahlâksız davranışlarına daha fazla dayanamazlar, tüfeklerini ona doğrultarak bu rezilliğe son vermesini söylerler. Deli Durdu çadırdan biraz uzaklaşınca yanındaki adamlarla beraber ateş etmeye başlar. Memed’le Cabbar da karşılık verirler. Bir süre sonra silah sesleri kesilir. Memed böylelikle Durdu’nun çetesinden ayrılır.
Öte taraftan Hatçe dokuz aydır hapiste yatmaktadır. Hapiste Iraz adında bir kadınla tanışır, arkadaş olur. Iraz, yirmi yaşında dul kalmış, dişini tırnağına takarak bir erkek gibi tarlalarda çifte sürmüş, oğlu Rıza’yı büyütmüştür. Amcanın büyüğü Iraz’la evlenmek istemiş, fakat Iraz buna karşı çıkmıştır. Bunun üzerine Iraz’a kin bağlayan amca, Iraz’ın hakkına düşen tarlayı gasp etmiş. Iraz hakkını nerede, nasıl arayacağını bilememiş. Yine de pes etmemiş. Irgatlık, hizmetçilik yaparak oğlu Rıza’yı büyütmüş. Rıza büyüyüp delikanlı olunca, annesinin hakkı olan tarlayı geri almayı başarmış. Fakat, bir süre sonra Rıza, amcaoğlu Ali tarafından öldürülmüş. Iraz eline geçirdiği bir baltayla doğru amcaların kapısına dayanmış. Kapıyı baltayla parçalamaya başlamış. Jandarmalar tarafından tutuklanıp hapse atılmış
Iraz ile Hatçe hapishanede birbirlerine destek olurlar, moral verirler. İleride Memed’e lazım olur düşüncesiyle gece gündüz çorap örerler. Bu çorapları satıp para biriktirirler. Bir gün Hatçe, kendisini ziyarete gelen annesinden Memed’in bir eşkıya olduğunu, eşkıyalıkta da nam saldığını söyler. Giderken de istemeye istemeye Memed’in Deli Durdu denen eşkıya tarafından öldürüldüğünü söyler. O anda Hatçe’nin dünyası kararır. Iraz, “Eşkıya olan eşkıyanın her gün ölüm haberi gelir, inanma. Buna alışacaksın.” (s.225) “Göreceksin deli kızım… Memedin yakında iyi haberi gelecek.” (s.226)
Memed, Cabbar ve Recep Çavuş, Değirmenoluk köyüne gelerek Durmuş Ali’ye konuk olurlar. Durmuş Ali, Memed’e annesinin Abdi Ağa tarafından öldürüldüğünü ve Hatçe’nin de Abdi Ağa’nın tuttuğu yalancı şahitler yüzünden hapse atıldığını söyler. Memed arkadaşlarıyla beraber Abdi Ağa’nın kapısına dayanır. Abdi Ağa, Memed’in korkusundan aylar önce evi terk etmiştir. Memed içindeki intikam ateşiyle önce Abdi Ağa’nın evinde kim varsa kadın, çocuk demeden hepsini öldürmek ister, fakat sonra sakinleşir, kimseye bir şey yapmaz. Durmuş Ali’nin aracılığıyla Topal Ali’yi çağırtır. Topal Ali, Memed’in yanına gelir. Topal Ali suçluluk duyar. Kendisini öldürmesi için Memede yalvarır. Topal Ali için iz sürmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Memed, ona karşı kin beslemez. “Topal Ali onu Memede kötülük olsun diye yapmadı. İz sürerken o hiçbir şeyi düşünmez. Gözü dünyayı görmez. İyilik mi, kötülük mü yapıyor, bilmez. İz dedin miydi, aklı başından gider.” (s.249)
Memed, Topal Ali’den Abdi Ağa’nın izini sürmesini ister. Topal Ali bu teklifi severek kabul eder. Topal Ali, bir iki gün içinde Abdi Ağa’nın Aktozlu köyünde Muhtar Hüseyin’in evinde kaldığını öğrenir. Memed arkadaşlarıyla beraber Aktozlu köyüne gider. Abdi Ağa dışındaki herkes evden dışarı kaçar. Abdi Ağa evin içinden ateş açmaya başlar. Recep Çavuş evi ateşe verir. Bir anda alevler tüm köyü sarar. Memed arkadaşlarıyla birlikte evin giriş kapısının önünde Abdi Ağa’nın çıkmasını bekler. Bu sırada yaşlı bir kadın yanan evin içine girer. Tencere, kilim, yorgan gibi eşyaları hızla çıkarır. Son olarak da Abdi Ağa’yı bir yorgana sarıp koltuğunun altında dışarı çıkarır. Memed, Cabbar ve Recep Çavuş durumun farkına varamazlar. Kapının önünde Abdi Ağa’nın çıkmasını beklerler. Yangın, köydeki bütün evlere sıçrar. Zavallı köylüler evsiz kalırlar. Memed yangının büyümüş olmasına çok üzülür.
Abdi Ağa, Ali Safa Bey’in yanına gelir. Ali Safa Bey toprak delisi bir adamdır. Türlü hilelerle köylülerin topraklarını kendi üzerine geçirir. Eşkıyaları besleyerek köylünün üzerine salar, topraklarını baskı zoruyla ellerinden alır. Abdi Ağa, Ali Safa Bey’e yalvarıp yakarır. Kendisini İnce Memed denen gözü dönmüş eşkıyadan kurtarmasını ister. Ali Safa Bey, Abdi Ağa’nın bu düşkün durumundan faydalanmak ister. Vayvay köyünün topraklarını kendi üzerine geçirmesi konusunda Abdi Ağa’nın desteğini ister. Abdi Ağa bu teklifi düşünmeden kabul eder.
Memed Değirmenoluk’a gider, Durmuş Ali’yle konuşur. Tarlaları köylüye dağıtır. Bundan böyle ağadan korkmamaları gerektiğini, ektiklerinin kendilerine ait olduğunu, kimseye pay vermeyeceklerini söyler. Köy halkı buna çok sevinir. Çakırdikenlik ateşe verilir, halaylar çekilir. Bu arada Topal Ali gelir, Abdi Ağa’nın ölmediğini söyler. Haber kısa sürede tüm köye yayılır. Az önce sevinçten havalara uçan, çığlık atan, zıplayan, halaylar çeken köylüler bir anda ortalıktan kaybolur, evlerine kapanırlar.
Ali Safa Bey, Kalaycı Osman adlı eşkıyayı İnce Memed’in üzerine salar. Memed, Kalaycı Osman’ı vurur, yaralar. Kalaycı Osman ölür.
Memed, Hatçe’yi görmek ister. Cabbar’ın ısrarla karşı çıkmasına rağmen kafasına koyduğu şeyi yapmaktan geri durmaz. Kılık değiştirir, küçük bir çocuk görünümünde hapishaneye gider. Gardiyan’a Hatçe’nin kardeşi olduğunu söyler. Hatçe, Memed’i karşısında görünce nutku tutulur. Aynı şekilde Memed de bir şey konuşamaz, öylece bakışırlar. Memed, cebinden çıkardığı para çıkınını Hatçe’nin koynuna atar ve oradan uzaklaşır. Iraz ziyarete gelen kişinin İnce Memed olduğunu sonradan öğrenir. Hatçe ile Iraz çok sevinirler, gelecekle ilgili konuşmaya, hayaller kurmaya başlarlar.
Memed dışarıda Topal Ali’ye rastlar. Memed, Hatçe’yi görmüş, ancak onunla tek bir kelime dahi konuşamamıştır. Memed, Hatçe’nin söyleyecek bir şeyleri olup olmadığını öğrenmek amacıyla Topal Ali’yi hapishaneye gönderir. Topal Ali, bir süre sonra gelir, Hatçe’nin çarşamba günü Kozan Hapishanesi’ne götürüleceğini söyler.
Memed, Hatçe’yi kaçıracağını söyler. Cabbar, Çukurova gibi düz bir yerde jandarmayla çatışmanın delilik olduğunu söyler, bu konuda Memed’i yalnız bırakır. Memed, Topal Ali’nin yardımıyla Hatçe ile Iraz’ı jandarmaların elinden kaçırmayı başarır. Dağlık bölgeye yakın bir yerde Memed pusuya yatar. Hatçe ile Iraz dört jandarma tarafından Kozan’a götürülürken Memed iki jandarmayı bacaklarından vurur. Alidağı’na doğru kaçmaya başlarlar.
Jandarmalar İnce Memed’in peşine düşerler. Ölü ya da diri onu ele geçirmek üzere emir almışlardır. Önlerine çıkan her köylüyü kadın erkek ayırt etmeksizin sorguya çekip sopadan geçirirler. Jandarmaların onca baskısına rağmen hiç kimse İnce Memed’le ilgili tek bir kelime söylemez.
Memed yanında iki kadınla güç bela Alidağı’nın doruklarına tırmanır. Bir mağaraya yerleşirler. Memed ihtiyaç duydukları birkaç ufak eşya ile biraz yiyecek getirmek için Durmuş Ali ile Hürü’nün evlerine gider.
Asım Çavuş’un emrindeki bir bölük jandarma bir güz, bir kış dağlarda gezer yine de Memed’i bulamaz. Bu arada Abdi Ağa, İnce Memed’in ölüm haberini sabırsızlıkla beklemektedir.
Memed, Hatçe ve Iraz kışı çok zor şartlarda geçirirler. Birkaç kez donma tehlikesi geçirirler. Yiyeceklerini Topal Ali getirir. Memed, Kara İbrahim tarafından pusuya düşürülüp yaralanır. Asım Çavuş’un emrindeki jandarmalarla da çarpışır.
Dikenlidüzü, Değirmenoluk ve diğer köylerin insanları, Abdi Ağa köye ayak basamadığı için mahsullerini saklarlar. Mahsullerden pay almak için gelen kişilere ise bu yıl kıtlık olduğunu söyleyerek eli boş gönderirler. Abdi Ağa onca köyden tek bir buğday tanesi dahi alamayınca öfkesinden deliye döner.
Bir çoban yediği dayak sonrasında İnce Memed’i Alidağı’nın eteklerinde gördüğünü ağzından kaçırır. Çobanın sözünden hareketle Asım Çavuş, Alidağı’ndaki jandarma kuşatmasını kaldırmaz. Nihayet İnce Memed’in izini bulurlar. Jandarmalar; Memed, Hatçe ve Iraz’ın kaldıkları mağaranın önüne, bomba üstüne bomba yağdırırlar. Hatçe’nin doğum sancıları iyiden iyiye artar. Memed, jandarmalara çok seri bir şekilde ateş eder. Hatçe’nin doğum çığlıkları kurşun seslerine karışır. Hatçe bebeğini doğurur. Memed’in bir oğlu olmuştur. Memed, ikindiye kadar ateşi sürdürür, kurşunu biter. Cebinden mendilini çıkarıp tüfeğinin ucuna bayrak gibi asar. Tüfeğini havaya kaldırır, sallamaya başlar. Asım Çavuş gayet cesur bir şekilde İnce Memed’in yanına gider, kelepçeleri takmak üzereyken Iraz gelir. Asım Çavuş’a Memed’in yeni doğmuş çocuğunu göstererek “İşte bu teslim aldı Memed’i. Siz de erkeğim diye övünüyorsunuz.” der. Asım Çavuş gördüğü bu manzaradan çok etkilenir. İnce Memed’i böylesine düşkün bir vaziyetteyken teslim almayı içine sindiremez. “İnce Memed, ben de bu durumda seni teslim alacak adam değilim.” (s.420) diyerek belinden çıkardığı beş tarak fişeği yere atar. İnce Memed’e arkasından ateş etmesini söyler. Asım Çavuş askerlerini toplayarak aşağıya iner.
İnce Memed, yanında bir de bebekle günlerce dağlarda aç susuz dolanır. Vayvay köylüleri ve Kerimoğlu sürekli olarak ona mermi, ekmek, para götürürler. Yakın bir zamanda af çıkacağı söylentisi duyarlar, çok sevinirler. Çocuklarının adını Memed koyarlar. Yüzbaşı Faruk’un emrindeki jandarmalar tarafından sarılırlar. Çatışma sırasında Hatçe vurulur, ölür. Iraz Memed’in oğlunu alıp oradan ayrılır.
Beklenen af nihayet çıkmış, dağdaki eşkıyaların çoğu tüfeklerini bırakarak teslim olmuştur. Memed af haberini arkadaşı Cabbar’dan öğrenir. Cabbar da teslim olmaya gider. Memed de teslim olmayı düşünür. Değirmenoluk’a gelir. Hürü koşarak Memed’in yanına gelir, hışımla yakasına yapışır.
“‘Memed! Memed!’… ‘Hatçe’yi yedirdin onlara da şimdi teslim olmaya mı gidiyorsun? Abdi Ağa gelecek gene köyde paşa gibi oturacak. Sen teslim olmaya mı gidiyorsun? Avrat yürekli. Dikenlidüzü bir bu yıl aç kalmadı. Bir bu yıl, bol bolamadı ekmek yedi. Gene Abdi Ağa’yı başımıza bela mı edeceksin? Nereye avrat yürekli İnce Memed? Teslim olmaya mı gideceksin?’” (…)
“‘Avrat yürekli Memed! Bak şu kadar köylü, bak şu kadar insan senin gözüyün içine bakıyor. Teslim mi olacaksın? Abdiyi gene başımıza mı getireceksin? Güzel Dönemin kemikleri sızlar mezarda. Güzel Hatçemin kemikleri…’” (…)
“‘Git de teslim ol avrat yürekli herif…Af çıkmış.’” (s.433)
Hürü’nün bu sözleri üzerine İnce Memed atına atlar, Topal Ali’nin yardımıyla Abdi Ağa’nın kasabada saklandığı evi bulur. Doğru Abdi Ağa’nın odasına gider. Elindeki tüfeği Abdi Ağa’nın göğsüne doğrultarak üç el ateş eder.
İnce Memed gün doğmak üzereyken köye girer. Hürü Ana’ya “‘Hürü Ana! Hürü Ana!… Oldu. Hakkınızı helal edin.’” (s.436) dedikten sonra bir kara bulut gibi köyün içinden süzülüp çıkar, gözden kaybolur.
“Çift koşma zamanıydı. Dikenlidüzünün beş köyü bir araya geldi. Genç kızlar en güzel giyitlerini giydiler. Yaşlı kadınlar sütbeyaz, sakız gibi beyaz başörtü bağladılar. Davullar çalındı… Büyük bir toy düğün oldu. Durmuş Ali bile hasta haline bakmadan oyun oynadı. Sonra bir sabah erkenden toptan çakırdikenliğe gidip ateş verdiler.
İnce Memedden bir daha haber alınmadı. İmi timi bellisiz oldu.
O gün bu gündür, Dikenlidüzü köylüleri her yıl çift koşmazdan önce, çakırdikenliğe büyük bir toy düğünle ateş verirler. Ateş, üç gün üç gece düzde, doludizgin yuvarlanır. Çakırdikenliği delicesine yalar. Yana dikenlikten çığlıklar gelir. Bu ateşle birlikte de Alidağın doruğunda bir top ışık patlar. Dağın başı üç gece ağarır, gündüz gibi olur.” (s.436)
Yaşar Kemal’in İnce Memed adlı romanı başkaldıran, mecbur insanın destanıdır. Romanın baş kahramanı olan Memed, kişisel öcünü alır, fakat köylüler onun yakasını bırakmaz. İnce Memed halkın yarattığı bir kahramandır, bu nedenle halkın rahatını sağlamaya, bolluk ve bereket kazandırmaya, haksızlıkları önlemeye mecburdur. Hükümetin yapamadığını halk kendi kahramanından bekler.
Cumhuriyetin ilk yılları olduğundan henüz bir kargaşa ortamı vardır. Köylü kendi kaderine terk edilmiş, eşraf ve ağalar toprak kazanma ve köylüyü sömürme yarışına girmiş, yöneticiler de eşraf ve ağalarla işbirliği yaparak, her biri bir yandan halkı ezmektedir. Bunlara karşı çıkmak için halkın önünde iki seçenek vardır: Ya bir kahramana ya da dinî bir lidere sığınmak. Bu kahramanı, olağanüstü özelliklerle süsleyerek kendilerine bir kurtuluş umudu yaratacaklardır. Hükümetin duyarsız kalması nedeniyle haksızlıkları önleme, zalimleri cezalandırma görevi soylu bir eşkıyaya, yani halkın kendi yarattığı bir kahramana, İnce Memed’e verilmiştir.
İnce Memed romanının en belirgin konusu ağaların yoksul halka yaptığı zorbalıklar, zulümlerdir. Romanda “zulüm, acımasızlık, sömürü, baskı, adaletsizlik, bencillik, toprak hırsı, acizlik, sahipsizlik” temaları çarpıcı bir biçimde işlenmiştir. İnce Memed romanındaki ağalar son derece zalim ve acımasızdır. Her yeni gelen ağa zalimlikte öncekinden bin kat daha beterdir. Hepsinin gözünü toprak hırsı bürümüştür. Açgözlüdürler, hep daha fazlasını isterler. Köylüler ise, sığınacak yerleri, tutunacak dalları olmadığı için haklarını gerektiği gibi savunamazlar. Boyunları büküktür. Hükümetin görevlendirdiği yönetici ve komutanlar da ağalarla işbirliği yapar, onlara hizmet eder. Askerler köylüleri sürekli dayaktan geçirirler.
Abdi Ağa’nın yaptığı kötülükler saymakla bitmez. Köylünün ürettiği mahsulün üçte ikisini kendisi alır. Kalan üçte birlik mahsul, köylüye bir sonraki seneye kadar yetmez. Kış ortasında yiyecekleri biter, açlıkla mücadele ederler. Bir tas buğday için Abdi Ağa’nın kapısına gidip yalvarırlar. Abdi Ağa, Memed’in Hatçeyi sevdiğini bile bile yeğenini Hatçe’yle nişanlar. Memed’in sevdiği kızı kaçırmaktan başka çaresi kalmaz. Abdi Ağa, adamlarıyla birlikte Memed’in peşine düşer. Memed dağda yakalanınca Abdi Ağa’yla yeğeni Veli’yi vurur. Abdi Ağa yaralanır, yeğeni Veli ölür. Abdi Ağa yalancı şahitler tutarak suçu Hatçe’nin üstüne yıkar. Zavallı Hatçe haksız yere aylarca hapishane köşelerinde sürünür. Yalancı şahitlik yapmayı kabul etmeyen Topal Ali köyden kovulur.
İnce Memed, Abdi Ağa’yı öldürünce her şeyin düzeleceğini zannetmiş, fakat değişen bir şey olmamıştır. Abdi Ağa gitmiş, yerine ondan daha zalim, daha acımasız yeni ağalar gelmiştir. Köylü yine açtır, yine perişandır.
Romanda göze çarpan diğer bir tema “eşkıyalık”tır. İnce Memed romanında soylu ve soysuz olmak üzere iki tip eşkıya vardır. Romandaki soysuz eşkıyalardan biri Deli Durdu’dur. Romanın baş kahramanı olan Memed, eşkıyalığı Deli Durdu’nun yanında öğrenir. Deli Durdu, yakaladığı insanları donuna kadar soyan, ahlâksız, acımasız bir eşkıyadır. Memed, Deli Durdu’nun çetesiyle birlikte pek çok soyguna katılır, fakat onun yaptıklarını doğru bulmaz. Son olarak, Kerimoğlu gibi sevilen, saygı duyulan, konuksever, hoşgörülü bir adamı karısı ve çocuklarının önünde çırılçıplak soymaya kalkışınca Memed daha fazla dayanamaz, silahını çeker, bu rezilliğe son verir.
Soysuz eşkıyaya bir örnek de Kalaycı Osman’dır. Kalaycı Osman, gözünü toprak hırsı bürümüş Ali Safa Bey’in hizmetine girer, her türlü pis işlerini yapar. “Kalaycı, Ali Safa Bey’in elinde bir korku, bir yıldırma silahı kesildi. Dağda ne kadar ipten kazıktan kurtulmuş varsa başına topladı. Bir bela, bir afet gibi, Çukurova’daki Ali Safa Bey’e karşı gelen fıkaraların başına çullandı. Ali Safa Bey’in hasımlarını iflahını kuruttu.” (s.314) “Atılgan değildi. Hilekardı. Çarpıştığı, takip ettiği hiçbir insanla yüz yüze çarpışmamış, her zaman arkadan vurmuştu. Onun yaptığı hilekarlık, kurduğu tuzak akla hayale gelmezdi… Kalaycı kışları da Ali Safa Bey’in evinde, kendisi için yaptırdığı özel odada mükellef (eksiksiz) bir hayat sürüyordu. Yalnız odada sıkıldığı zamanlar, dağa çıkıyor, çetesinin başına geçiyordu. Çete de çok rahattı. Kar bastırdığı zaman sarp bir dağ köyüne yerleşiyorlar, gelsin kuzu, gitsin kuzu keyif sürüyorlardı. Bunca serbestlik, bunca rahat hep Ali Safa Bey’in yüzündendi.” (s.316)
Bunların aksine İnce Memed, soylu bir eşkıya olarak çıkar karşımıza. Önce sevdiği kız için silahını ateşler, sonrasında ise halkı için. Köylüye zulmeden, köylüyü aç bırakan, köylünün namusuna el uzatan ağaları, eşkıyaları öldürür. Köylünün koruyucusudur. Köylüler İnce Memed’i çok severler. Öyle ki, kimi zaman jandarmadan ölesiye dayak yerler de yine de onun yerini söylemezler.
İnce Memed romanına romantik bir hava katan, onu çekici kılan tema ise, Memed ile Hatçe arasında geçen “aşk”tır. Memed’le Hatçe arasındaki sevginin başlangıcı ta çocukluk günlerine kadar uzanır. Çocukluk dönemleri bir arada geçmiştir. Birbirlerini görmeden duramazlar. Memed arkadaşıyla kasabaya iner. Döndüğünde Hatçe ona içindeki sevdayı şu sözlerle dile getirir: “Sen olmasan ben ölürüm. Yaşamam. İki gün gittin de… Dünya başıma dar geldi.” (s.84)
Abdi Ağa, Memed’le Hatçe’nin arasına âdeta karaçalı gibi girer. Aralarındaki sevdayı bilmesine rağmen Hatçe’yi yeğenine nişanlar. Bu da yetmez, Memed’i yanına çağırtır, yeğeninin nişanlısına göz diktiği gerekçesiyle bir güzel döver. Bunun üzerine Memed, Hatçe’yi kaçırır. Abdi Ağa silahlı adamlarıyla peşlerine düşer. Memed’le Hatçe yakalanırlar. Memed Abdi Ağa’yı yaralar, Veli’yi öldürür. Abdi Ağa yalancı şahitler tutar, Hatçe’yi yeğenini öldürme suçuyla hapse attırır. Hatçe aylarca hapishane köşelerinde rezil olur. Kozan Hapishanesi’ne götürülürken Memed onu jandarmaların elinden kaçırır. Soğuk kış aylarında dağlarda, mağaralarda perişan olurlar, birkaç kez donma tehlikesi atlatırlar. Hatçe’nin bir oğlu olur, adını Memed koyarlar. Hatçe bir çatışma sırasında vurularak ölür.
Yaşar Kemal, İnce Memed serisinde her cildin başında farklı bir dikenin tasvirini yapmış -1. ciltte “çakırdikeni”, 2. ciltte “karaçalı”, 3. ciltte “keven dikeni”, 4. ciltte “devedikeni”-; yine her cildin sonunda köylüler bu dikenleri yakmışlardır. Bu dikenler sembolik bir anlam taşımaktadır. Dikenler, köylüye kötülük eden zalim, gözü dönmüş ağaları, yöneticileri, askerleri sembolize etmektedir. İnce Memed her cildin sonunda halka zulmeden ağaları öldürür, köylüler de bu dikenleri ateşe verirler.
“Çakırdikeni en pis, en kıraç toprakta biter. Bir toprak ki bembeyaz, peynir gibidir. Ot bitmez, ağaç bitmez, eşek inciri bile bitmez, işte orada çakırdikeni keyifle serile serpile biter, büyür, gelişir.
En iyi toprakta bir tek çakırdikenine rastgelinmez. Bunun sebebi, bir kere iyi toprak boş kalmaz, her zaman sürülür ekilir. Bir de, öyle geliyor ki, çakırdikeni iyi toprağı sevmez.” (s.12)
Bülen Sakça