Çocukluğa Övgü Büyümeye Yergi 2

1180383146z1

Merhaba çocukluğum,

 

Uzun zamandır yazmıyorum sana. Biliyorum, kızıyorsun. Ama dur, kızma hemen! Malum, yoğunluktan ötürü bir türlü yazamadım. “Tamam tamam” dediğini duyar gibiyim. “Şşt, valla bak ciddi söylüyorum, çok yoğundum. Tabii sen bilmezsin, o yaşlarda ne anlarsın yoğunluktan falan. Geçmişsindir atarinin başına, küçücük ellerinle durmaksızın oyun silahıyla atış yapıyorsundur kuşa doğru. Gerçi hep karavana. Gıcık köpek yine köşelerden fırlayıp gülüyor, şimdi olduğu gibi. Ama neyse konumuz bu değil miniğim. Asıl konumuz, senin bu teknolojiyle o kuşu nasıl vurabildiğini düşünmen. Tek derdinin bu olması.

Şimdilerde benim derdim baya bir büyüdü. Kafaya takacağım bir sürü şey oldu. Hangi birini düşüneceğimi şaşırmaktan anksiyetem günden güne artmaya başladı. Yani anlayacağın gelecek baya bir karamsarlaştı. Hani derdin ya hep “Ben büyüyünce istediğim saate kadar oturacağım, televizyon izleyeceğim.” Bak o halloldu şimdi ama tek bir farkla. İstediğin saate kadar oturabiliyorsun. Televizyon ise karşında açık, sen bilmem kaç boyutlu düşünmekten hangi kanalın açık olduğunun bile farkında olmuyorsun. Büyümenin matah bir şey olduğunu düşünüyordun ama işler hep sarpa sardı şimdi.

Ben çok değiştim çocukluğum, eskisi kadar dergi ve kitap okuyamıyorum. Çok sık albüm dinleyemiyorum. İnanmazsın ama karikatürlere bile eskisi gibi çok gülemiyorum. Böyle koltuğa oturup, eski mizah dergilerini karıştırdıkça üzülüyorum. Kafamın içine Sezen’in kasedini yerleştirmişler de bütün gün “Kaybolan Yıllar”ı dinliyormuş gibi hissediyorum. Hiçbir şeyden zevk almıyorum. Giderek büyüyorum. Buna bir dur diyemiyorum. Kalamıyorum. Eve, şarkıya, kalbime dönemiyorum.

Beyaz Gemi’yi hatırlıyorsundur, en masumane halinle. Ara ara açıp okuyorum. Balık olabilmeyi hâlâ düşlüyorum. Ekolojik dengeyi soruyorsan, o yerle yeksan. Hiçbir canlıya, burada eskisi gibi saygı gösterilmiyor. “İnsan” denen mahluk, tüm yaşam alanlarını kendi hayatını en güzel şekilde yaşayabileceği bir şekle getirdi. Senin yaşındakilere birkaç park yeri ayırdı tabii, “al bununla avun” diye. Yalnız çocukluğum, parklar falan hep boş. “Nasıl?” dediğini duyar gibiyim ama öyle. “Sokaklar artık pek tekin değil” diyor aileler. Hani siz yazları gecenin üçünde su savaşı yaparken bile ailelerinizin gözlerinin arkada kalmadığı sokaklar için. Çocuklar, evlerinin içine hapsedilmiş. Ellerinde, ne idüğü belirsiz tabletlerde oyunlar oynamakta. Kitaplardan bihaberler. Arkadaşlıklar eskisi gibi sağlam temeller üzerine kurulmuyor. Tıpkı evlerdeki yapay çiçekler gibi, eğreti.

Şimdiden  içini bu kadar karamsarlık kapladı. Gerçekleşmeyecek hayallerine üzülüyorsun, ulaşamayacağın hedeflerine kızıyorsun, her şeyin bu kadar anlamsızlaşmasına şaşırıyorsun. Haklısın. Giderek kendi kendime dönüp yine kendimle çarpışıyorum ve kendi payıma düşeni makul şekilde yaşıyorum ben, bu günler de. Sen de öyle yapacaksın. Sakın, acele etme! Gün be gün büyüyeceksin. Zamanla sende alışacaksın. Hep birkaç bahar sonra düzeleceğini umut ederek tüm içtenlikle bekleyeceksin, o güzel günleri…

 

Fuat Can Gevri

Bir yanıt yazın