Konu hakkında yazacaklarım bilgim dâhilince az olmakla birlikte mevzunun sarsıcılığı, yaka toplayıcılığı, caydırıcılığı, ürperticiliği ve kaçınılmazlığı ciddiyetimi takınmama büyük oranda nedendir.
Bismillah
Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. (ENBİYA/35)
Bütün kavram, varlık ve olguları yaratılmış bir akılla algılamaya çalışan steril insan beyni, sınırsız bir kudretin nihayetsiz mantığını anlamada güçlük çekiyor. Hal böyle olunca ya körü körüne itaat edip etliye sütlüye karışmadan, düşünüp kafayı yemeden şahsımıza biçilen toplumsal kaftanı giyip mutlu mesut yaşayacaktık ya da bedenimize dar gelen ruhumuzun peşine düşüp kendimizi sorgulamakla işe başlayacak, ne diretiliyorsa şüpheyle karşılayacak, doğruları bulamamak pahasına yanlışlara kafa yoracaktık. Mutluluğa giden yolun ikinci yol olmadığını bile bile kanatsız kollarla uçuruma atlamayı seçen biri olarak pişmanım doktor, ama bunun geri dönüşü yok. Ölüyoruz maalesef.
Evvel zaman içinde, kavram kavram içinde, dünya dünya içinde, insan içinde, hücre hücre içinde… Birbirine birincil bağlarla bağlı milyarlarca muazzam tasarım. Galaksilerden hücreye kadarki akıl almaz yapılanma. Galaksilerin içinde bir nokta kadar cürümü olmayan Samanyolu galaksisi ve Samanyolu’nda bir nokta kadar yer kaplamayan mavi gezegen ve bu mavi gezegende de bir nokta kadar kütlesi olmayan birey… hücre… atom… Beynimizin algılayabildiği kadarıyla sayıların aciz kalacağı kadar fazla her biri insana benzeyen irili ufaklı şahane tasarım. Hepsinde de insan gibi duyular, duygular vs. mevcut.
Anlayabilmek açısından insan bağlamında irdelemek lazım meseleyi. Kulak, göz, el, ayak, beyin, kıl, çöp, dalak gibi varlıklarla ilişkilerimizde kullandığımız dış organlarımız ve sevinç, tasa, neşe, kin, öfke, aşk, şehvet vs. gibi kavramları algılayabildiğimiz iç organlarımız ve moral değerlerimizin baş kenti ruh…
Sonra kulağımızın eli, ayağı, beyni, gözü; sevinci tasası, kini, aşkı, şehveti vs… Sonra gözümüzün baş parmağı, burnu, kalçaları, göbek kordonu; acısı, ağrısı, sızısı, korkusu, tutkusu, mutluluğu, ölümü vs… Sonra derimizin kalbi, kulağı, tüm iç ve dış organları; sonra aklımızın iç ve dış organları; sonra ağzımızın iç ve dış organları vs… diye mesele üzerine kitaplar dolusu örnek yazabiliriz. Evet, mevzuumuz insan organlarıydı. Her bir atomun bunca organı, her bir hücrenin bunca organı, köylerin, kasabaların, şehirlerin, ülkelerin, gezegenlerin, galaksilerin ve burada varlıkla mükellef olmuş bütün var ve yoğun iç ve dış organları, ruhu, ölümü…
Bir hücrenin aklından en büyük galaksinin aklına kadar ne muhteşem bir güç bu Allah’ım. Bunların hepsi gerçekten insanın imtihanı için mi? Bu kadar küçücükken bunca muhteşem yapı imtihan için mi? Hepsi şu mavi gezegenin başıbozuk insanı için mi?
Bu ne ağır imtihan Rabb’im. Tamam öleceğiz bu kesin, tamam imtihandayız bu da. Tamam, Sen her şeyi bilirsin tamam, tamam, tamam… Karıncaya can veren Rabb’im imtihan çok ağır. Gerçekten…
idebiyat
Ömer Faruk ÜNALAN