Bugün kısa yazacağım, yarın gene yazarım, bugün yalnız kendim için yazıyorum, yalnız kendime bir iş görebilmiş olmak için, mektubunuzun etkisini birazcık olsun atabilmek için… Yoksa bütün gün duyacağım ağırlığını üstümde.
Ne anlaşılmaz bir insansınız Milena! Viyana’da yasıyorsunuz, derdiniz başınızdan aşmış, gene de şaşmaya, üzülmeye vakit bulabiliyorsunuz… başkalarını, örneğin beni düşünüyor, uyuyamadığım için üzülüyorsunuz! Bakın buradaki üç kız arkadaşım (üç kardeş, en büyüğü beş yaşında) daha akıllı. Uygun zaman kollarlar, gölün yakınında olalım olmayalım,
beni suya atmak isterler.. Kendilerine bir kötülüğüm dokunduğu için mi? Yoo.. Ne kötülüğüm dokunabilir? Biz büyükler çocukları buna benzer bir şeyle ürkütecek olsak, bunda şakayla karışık sevgi vardır, aşağı yukarı şu anlama gelir: Hadi bakalım deriz, şimdi bir şaka yapalım, hiç olmayacak bir şey söyleyiverelim. Ama çocuklar ciddidir, olmayacak şey yoktur onlar için. On kez de atma işinde başarısızlığa uğradıklarını görseler gene kanmazlar, gene denemekten caymazlar… unutmuşlardır başaramadıklarını, bilmezler bile. Çocukların isteklerini, büyüklerin bilgilerine dayanarak yapacak olsak, onların ne denli korkunç oldukları çıkar ortaya.
Dört yaşındaki küçük bir kızcağız yalnız öpülmek, yalnız okşanmak için dolaşır çevremizde sanırız… Bir ayı yavrusu gibi güçlü olduğunu ummayız; meme emdiği günlerden kalma şişkince karnıyla saldırır üzerinize, iki kardeşi de
yardıma koşmuştur, sağdan soldan çekiştirirler, köprünün parmaklığına dek sürüklendiğinizi görürsünüz. Çocukların güleç babası, yanında sevimli, şişmanca karısı (arabanın içinde dördüncü çocuğu) uzaktan bakıp gülerler bu duruma, yardım etmek gelmez akıllarına! Son saniyelerimi yasıyorum dersiniz, ama birden kurtulursunuz ellerinden… Nice olmuştur bu kurtuluş? Bilmiyorum, anlatamam. Akıllı ya da ileriyi görmesini bilen çocuklar beni yok etmek istiyor, ciddi bir nedenleri de yok… Belki gereksiz buluyorlar beni; oysa bilmiyorlar mektuplarınızı, size yazdıklarımdan da haberleri yok.
Neden korktunuz son mektubumdaki “bağışlayın” sözünden? Çok kötü, uykusuz geçen günlerimdeydi, tuttum o öyküyü yazdım size, bana hep sizinle çağrışım yaptıran o öyküyü… Bitirdiğim vakit şakaklarım öylesine zonkluyordu ki, niçin yazdım diye düşündüm. Burada olsaydınız, burada balkonda… elle tutulur çeşitten olmasa bile, çok şey diyebilirdim size, ne yapayım iste, elimden başka türlüsü gelmedi, işin özünü anlatmak istedim. Bugün de yaptığım o değil mi?
“Köy Doktoru” adı altında toplanmış birkaç küçük öykümden başka bütün kitaplarım var sizde. Bu son kitabı da Wolff gönderecek, daha doğrusu, göndermesi için yazdım ona. Hayır, baskıda yeni bir sey yok. Olacak mı, bilmiyorum. Kitapları da, çevirileri de ne isterseniz yapın; bence
değeri yok yazdıklarımın, olsaydı ne iyi olurdu… Onları size verirken, size olan inancımı daha çok belirtmiş olurdum.
“Ateşçi” için ne düşündüğümü soruyorsunuz, sevindim bu sorunuza, ama gerçekten de bir çeşit esirgemezlik sayarım anlatmayı, hoşlanmam anlatmaktan, kişinin yaşayışını gözden geçirmesi gibi bir çeşit cehennemi tatmak olur bu… Buradaki güçlük belli kötülükleri görmekten çok, bir vakitler iyi diye yaptığımız şeyleri bir daha gözden geçirmek olur da ondan.
Bakın, yazmak iyi, rahatladım; iki saat önce elimde mektubunuz, dışarda yatarken böyle değildim. Bir adım ilerimde, sırtüstü düşmüş bir böcek doğrulmak için çabalıyordu… Ona yardım etmek isterdim, kolaydı da, ayağımın ucuyla dokunsam kurtulabilirdi… Ama elimde mektubunuz vardı, kalkamazdım ayağa umurumda değildi böcek, görmüyordum bile. Çevremle yeniden ilgilenmem bir kertenkele yüzünden oldu. Böceğin üstünden geçmesi gerekiyordu; çırpınması durmuştu böceğin, yaklaşmıştı ölüme, bir kaza değildi bu, tersine, bir ölüm savaşıydı, doğal hayvan ölümlerinin az rastlanır acı oyunlarından birini görmüştüm. Ama kertenkele böceğin üstünden geçerken kurtardı onu sırtüstü yatmaktan… Böcek iki üç saniye ölü gibi durdu, sonra birden, hiçbir şey olmamışçasına, duvarı tırmanmaya başladı. Bu
küçük olay bana güven vermiş olacak ki, kalktım biraz süt içtim ve size yazdım.
Sizin Franz K.
idebiyat
Franz Kafka