Nietzsche’ye Mektuplar

 

Nietzscheciğim,

Yıkık duvarların arasından el sallayan buğulu pencereleri bir kenara bırakıp, kurumuş otlarla çevrili bedenimizi ele geçirme derdine düşmekten bizi alıkoyan nedir? Bizi modern hayata bu kadar bağımlı kılan tüm sebeplerin dışında bir hayat kurma, gerçek bir amaçtan da öte ilkeli duruşumuzun en soğuk yüzüdür aslında.

 

Şöyle birkaç dönüm arazi üzerine kendi ellerimle bina ettiğim, derme çatma ağaçtan kulübemde tüm modern zaman kutsallarını elimin tersiyle kenara itip kalan ömrümü kendi kendim ile geçirebilir miyim bilmiyorum. Çevremde cesaretle anılırken adım, en az o kadar korkak olduğumu itiraf etmeliyim. Bu meselede kafam oldukça karışık. Sıdkım sıyrılmak üzere. Güneş ise ısrarla doğma eğiliminde.

 

George’un  Lennie’ye anlattığı resimden ötesini istemiyorum inan ki. Ama öyle modern bir dünyada can çekişiyoruz ki hayallerimize ulaşmak için karşı çıktığımız, küfrettiğimiz, kalıbımızı basıp düşman ilan ettiğimiz değersizliklere ihtiyaç duyuyoruz sonra. Kendi kendimizle çelişiyoruz. Sürtük bir sürüngenden öteye gidemediğimiz zamanlarda acaip üzülmekten kendimi alamıyorum. Özür dilerim.

 

Çiftlik için para biriktiren iki arkadaş dünyanın en gariban insanlarıdır. Ayakkabı için para biriktirmekle çiftlik için para biriktirmek arasında hiç fark yoktur bence. Parayı reddediyoruz ama “bize para lazım gardaş” demekten de geri durmuyoruz. Çünkü modernizm dediğimiz Coşkun bizi kucağına öyle bir oturtmuş ki kımıldayacak halimiz kalmamış. Gıkımızı çıkarmadan giren kazıkların acısıyla düşlerin renkli dünyasında gezinmekten başka çaremiz kalmıyor. “Yalan da olsa mutluyuz ya bu bize yetiyor” galiba.

 

Hayal güzeldir? Gerçek ise kusurludur. Gerçek, dünya hayatının en soğuk yüzüdür. Gerçek puşttur. Gerçek hayalin gangsteri. Gerçek başımıza bela. Hayal öyle mi peki? O dünyadaki senaryonun tamamı bizim elimizdedir. Hayal ne güzel esindir. Kimi Kaf Dağı’na savurur saçlarımızı, kimi güzelliği dillere destan bir dilberin titrek dizlerinde buluruz başımızı. Hayal etmek iyidir. Hayalleri besleyip, büyütüp, çoğaltıp dış ülkelere ihraç etmemiz lazım sonsuza değin.

 

İsteme ve yaratma tutkumuzdan sıyrıldığımız an insan olmaktan vazgeçiyoruz. Gerilemeden tekamül yolunu seçmek kişiliğimize yapılmış en büyük iyiliktir. Şu cehalet toplumundan ayrı durmak, içimize kapanmak, başımızı alıp gitmek, durumdan rahatsız olmak lazım. Rüzgarın önünde uçuşanlar yok olmaya mahkumdur. Talip olmak veya talebelik kendimizi aramak ilminin ilk adımıdır. İlk yazdığım şiirlerden birinin adıdır Kendimi Arıyorum. Yirmi beş seneyi devirmişiz az mı?

 

Kendimizin keşfine muasır medeniyetler seviyesince önem verdiğimiz kadar ilerleriz civanım. Aday insanlıktan insanlık mertebesine yükselmenin yollarını aramalıyız. Çünkü şu bozuk düzenin bize ihtiyacı var. Bize ihtiyacı var kelimelerin, cümlelerin ve çiğnediğimiz sakızın… Biz olmazsak kim yazar yarin ağzında hayat bulan o serseri ifadeyi…

 

Ruhumuz açlıktan can çekişirken, yuvarlak dünya obezite sınırında iliklerimize hükmediyor. Oysa sen “Bedeni daha iyi tanıyalı beri ruhun önemi kalmadı” diyorsun. Nafakasını vereli yalnızlığın şehvete de gerek kalmadı. Ki bilmezsin şehvetin ne etkili bir silah olduğunu.

 

Güçler dengesi aklımızı alıyor, gözümüzü kamaştırıyor. Güç nedir? Tabi ki üstünlük seni güçlü kılar. Nerede üstünsen üstün olmayana göre güçlüsün. Teşbih gibi muhterem! Zayıf olanın güçlü olana benzetilmesi. Benzeyen kendisine benzetilenden daha zayıftır. Kendisine benzetilen güçlü olmalıdır ele güne karşı. Davranışlarımızı kontrol altında tutan güç var bir de. Yani toplum. Toplumun baskısı bizi adamlıktan ediyor farkında mısın? Farkındasın tabi de organizmana takmıyor gibi davranıyorsun. Anlıyorum; tak, tak nereye kadar yani…

 

Empatik olarak mutluysak mutluyuzdur. Ki empati ben’in düşmanıdır. En az senin kadar empatiğim. İşte bundan dolayı kimseyi yargılamam ve sorgulamak gibi bir derdim de yoktur. Çevremde bana dahil olan bütün insanları oldukları gibi kabul etmişimdir. Kabul etmediklerimi de kendime dahil etmemişimdir. Çizgileri belirgin ve basit olmalı insanın. Her gördüğü güneşe göbek atıp envai çeşit koku sürünen portakal çiçekleri insanlığın örneği olamaz.

 

Bu hamurun çok su götüreceğini varsayıp her varlığın başka başka alanlarda güç gösterisi yapmasını garipseyerek son veriyorum sözlerime. Neye ve kime karşı bu savaşım? “Ben”i uzaklaştırmalıyız kendimizden. Tek vücutta ahenkli olabilmek için bu şart.

 

En iyi bildiğin küfrü etmelisin uçuruma nazır.

Samimi gözlerinden öperim…

Haydi bağır…

 

Muhabbet sokağı

Numara doksan.

Ömer Faruk ÜNALAN

 

 

 

Bir yanıt yazın