Gölgesizler

hasan-ali-toptac59f

Dam başına çıkan merdiveni tırmandı sonra, bacanın dibine bağdaş kurup oturdu. Önündeki tepside bacaklarını havaya dikmiş salçalı bir tavuk, biber turşusu, tuzluk, dörde katlanmış birkaç yufka ve rakı vardı. Dört yılda bir ha-zırlatırdı bu sofrayı, tek başına oturup zaferini kutlardı. Kayalıkların gölgesindeki köye kısık gözlerle bakar, karanlık toprak damları tek tek yutuncaya dek bıyıklarını rakıyla sulardı. Gene de yeşermezdi bıyıkları, yıl geçtikçe ağarırdı.

Bu köyün Tanrı’ya ve devlete en uzak köy olduğunu düşünürdü sonra; kadehini her dikişinde gözleri karanlığa gömülen kayalıklara takılır, göremeyeceğini bile bile onların en yüksek noktasına çıkıp ormanların, yaylaların ve otlakların ötesindeki yerleri görmek isterdi. Ardından ovaya dönüp insana hiç ulaşılamayacakmış duygusu veren ufuk çizgisine uzun uzun bakardı.

Derken, Tanrı köyü görebilsin ya da devlet başını çevirip bir kez olsun bakabilsin diye şu dağları yıktırmak gibi gülünesi şeyler de geçerdi kafasından. İşte o zaman, Tanrı’yı küçümsediğini düşünerek tövbe ederdi hemen; tüccarından demircisine, pehlivanından tabibine ne kadar peygamber tanıyorsa hepsinin adını mırıldanırdı. Hem bu denli içmesine gerek de yoktu belki; devlet bugün yarın kimsenin davetini beklemeden kendiliğinden gelip ovanın göbeğine gücünü yığacaktı. Sonra, buralarda bir yerde bayrağımı dalgalandırıp varlığımı tamamlayan bir köy olacaktı diyerek gelip muhtarlık odasının önüne dikilecekti. Ansızın gerçekleşen bu mucizeye en çok ak sakallı yaşlılar şaşıracaktı kuşkusuz; çünkü onlar tâ çocukluklarında işitmişlerdi sulama kanallarının açılacağını. Yıllardır anlatırlardı. Hatta kim bilir hangi seçim arifesinde, kimi milletvekillerinin ovaya gelip kanallar şuradan mı geçsin buradan mı diye tartıştıkları, belki de kazıkları çakıp ipleri çekerek yerlerini saptadıkları bile söyleniyordu. Gerçi ovaya gelen adamları köylülerden gören olmamıştı. Göremezlerdi de zaten; onca yolu yürüyüp yanlarına varıncaya dek adamlar otomobillerine binip çoktan başkente dönmüş olurlardı.

 

Hasan Ali TOPTAŞ  │  GÖLGESİZLER

Bir yanıt yazın