Garip bir şekilde terk ediliyoruz doktor
Önce zaman bizi terk ediyor
Sonra ipek tenden solup akarak
Siyahı bir saçın…
Garip bir şekilde terk ediliyorduk
Kavuşmadan ayrılıyorduk
Vuslattan önce nasıl firak geliyordu
Hayat bulmadan ölmek kendini nasıl icra ediyordu
Önce umut bırakıyordu kalbi
Sonra bir jilet, bileğimizle yarenliği
Bir uçurum elimizi bırakıp ardına bakmadan gidiyordu
“Gönlümüzdeki keder hep terk edilmekten.”
Oysa alışmak bizi yola koyuyordu
Daha bir yanağı mesut kılmamıştı dudağımız
Gözlerimiz bir çift gözün ziyasını alevlendirmemişti
Garip bir şekilde terk ediliyorduk.
İlk ayetin anahtarını kullanmadan
Daha bismillah demeden, Vuslata hırka olmadan terk ediliyorduk.
Vakit akşam
Karanlık terk etmiyordu bir ömürlük harabeyi…
Durduğumuz yerde ölüyoruz doktor
Aslolan belki de savaşmaktır
Savaşmıyoruz diye bu kadar kanıyoruzdur
Oysa kalbimizde yaşamak tıkırtısı
Utanılır gibi değil bölüp bu rüyayı öylece içmek
Kafamda deli var doktor, normalliğin ırkına mensup olmayı reddeden
Utanılır gibi değil…
Kalbimde bir yaşamak tıkırtısı
Göğsümü basamadığım gökyüzü kadar hasretkâr
Bir şehir kalkıp haritayı yırtar
Huysuz bir gecenin beşiği olurum
Bildiğin gibi değil
Bir ağrı tenyüzünde sabit bir noktayı sondajlar…
İnsanların temel içgüdülerinde kalp kıracağı var doktor
Nasıl meziyetli bir bilsen
Nasıl da hünerli ellerinden
Ne kalbine koyduğunun halinden sen anlarsın
Ne kalbine koyduğun senin halinden
Sevmek ne demek peki
Sevmek kişinin kendisini ne yapması demek?
Kendimi ihmal ediyorum doktor
Kendimi ihmal ediyorum ve nevrotik bir naz başlıyor yatakta yorganda
Uyuyamıyorum…
Ben ki hassas bir pilastiğim
Dünyanın kaynayıp duran yüksek ateşinde
Nasıl hâlâ bu kadar diriyim…
Acıyı kapı eşiklerinden atlayarak
Umuda ve umutsuzluğa yataklık yapan geceden oymuşlar
Yorganın altına girmeyi başaran soğuktan
Sürmesi uyku olmayan bir gözden,
Hastalığın göğsüne yakın bir ürpertiden
Acıyı doktor, acıyı neden benim şizofren bilmez sanatımdan oymuşlar…
Ben içtim, sen yoktun sevgilim
Kilometre taşıydı kuşlar, bir çizgide yürüyebilmenin.
Ben içtim, sen yoktun bir hiçliğin ardından
Kanımı yarsak geceye gidilirdi Zerdüşt’ün dağlarından
Ben içtim ve sen yoktun sevgilim
Kilometrelerce hüzün kanatlandı koltuğun baş köşesinden
Çok acıklı bir şarkı gibi söylüyorum kalabalığı, susarak
Dilim umursamaz bir peltek.
Ah ne kadar da umursamaz bir peltek
Ben bu yalnızlığı sana taş olsun diye yonttum
Ben bu susmayı sana heykel olsun diye
Sevgilim bir rüyaydı içtiğim bölüp ikiye
Sevgilim al, bu irkilmeyi sana yonttum
Bu sızlanmayı senin için
Bu, sabaha ayılma ihtimalini
Ne varsa soğuk gibi tenimi kemiren tam şu an hepsini sana yonttum.
Ben içtim sevgilim kanımda bulunmaz hintlik
Gözlerimde âşku belâ
Sarsılan göğsüm kapaklanmadan huzura
Ben bu sensizliği bana yonttum…
Ölüyoruz doktor
Kalbimizde yaşamak tıkırtısı
Bunu aynen ecza dolabına ilet…
ⓘⓓⓔⓑⓘⓨⓐⓣ
Feyz Kariha