Hilmi Yavuz’u Anlamak

 

siyamiyozgat

 

 

Şiirin de, şairin de ilgi gördüğü, saygı gördüğü günlerde doğmuştum.

Şiir geceleri düzenleniyor, edebiyat dergilerinin en güzel sayfaları şiire ayrılıyor, peş peşe şiir dergileri yayınlanıyordu.

Okurların ünlü bir şairi görebilmek için sokaklarda yattığı, kitabını imzalatmak için saatlerce kuyrukta beklediği günlerdi.

Yazları İstanbul’da gazetelere karikatürler çizip, çocuk dergilerine öyküler, masallar yazdığım yıllardı. Nişantaşı’nda, Gelişim yayınlarının editörü iken tanıdım onu. Sanırım yıl 1977.

“Bedrettin Üzerine Şiirler” yeni yayımlanmıştı. Diline çarpılmış, hazır İstanbul’da iken bu güzel şiirleri yazan adamı tanımak istemiştim.

Nişantaşı’ndaki Gelişim Yayınları binasının 3. katına (sanırım) girdiğimde yüreğimi zapt edemiyordum. Beni Hilmi Yavuz’un odasına çıkardılar.

Bir şairin, felsefecinin odası ne kadar sade olursa öyleydi oda.

Sakallarına hafiften kır düşmüş, hüzün yüzlü bir derviş gibi duruyordu karşımda. Hani dememiş miydi?

Hüzün ki en çok yakışandır bize

Belki de en iyi anladığımız

 

Benimle umduğumdan daha çok ilgilendi, zaman ayırdı.

Bir süre devam etti görüşmemiz. Arada bir şiirlerimi götürdüm. Bir defasında özetle şöyle dediğini hatırlıyorum:

“Bak delikanlı sende şiir damarı var. Bu şiirler güzel şiirler. Seni Attila İlhan’a göndereyim. Onun bu şiirleri daha çok seveceğine inanıyorum.”

Ne kadar mutlu olmuştum anlatamam. Şairlerin büyülü dünyasına adımımı atıyordum. Önce Hilmi Yavuz, sonra Attila İlhan ve daha niceleri…

Bu hikâyeye daha sonra döneceğiz, (unutursam hatırlatın).

Gelelim Hilmi Yavuz şiirine…

 

Şiiri bir kuyumcu gibi işlemek bize klâsik edebiyat şairlerinden kalan bir mirastır. Hilmi Yavuz, bu geleneğin takipçisi olarak, hem imgeye, hem sese yaslanan büyük bir söz ustasıdır.

Hilmi Yavuz hem geleneği reddeden, hem de geleneği yeniden üreten şairlerin karşısında durur.

 

Şiirlerinde geleneksel şiirimizin, modern şiirin ve kültür tarihimizin önemli kaynaklarından faydalanır, her mısrasını, her sözünü kuyumcu gibi işler, yerine yerleştirir.

Hilmi Yavuz’un şiirinde, hem imge, hem de ses önemli bir yer tutar.

 

Modern şiirin çıkmazlarından biri de dildir aslında dilin tüm imgesel ve ses olanaklarından faydalanmak.

 

Onun önem verdiği iki şairden Ahmet Haşim şiirinde imge, Yahya Kemal şiirinde ses öne çıkar.

 

Hilmi Yavuz’a göre, “Şiir Dil değildir, Söz’ dür…”

 

Dil, şiirin ana maddesi, özüdür. Yıllar, yüzyıllar boyunca işlenir. Şairin eline bu tecrübelerden sonra gelir. Şair, yılların şekillendirdiği dil”i kişiselleştirerek kullanır. Dil’i kendisi kılar, dil tam bu sırada, yani kişiselleştiği ölçüde söz’e dönüşmüş olur. İşlerliği, anlam ve çağrışım zenginliği artar.

Hilmi Yavuz’a gör Şiir, söz’e dönüştükçe farklı anlamlara kavuşmaya başlar. Söz’e dönüşmesi demek kullanılan kelimelerin imge olmaya başlaması demektir. Şairin zihnindeki herhangi bir kelime dilin malı iken, şairin o kelimeye yüklediği yeni anlamlar, çağrışımlar o kelimeyi söz’e dönüştürür.

“Hangi Söz’ ü bana verdin/ de benden geri aldın,/ey Dil?” mısraları, Hilmi Yavuz’un dil-söz ayrımı üzerinde durduğunu gözler önüne sermektedir. “Dil’in gurbetindeyiz/ ve Söz’e tutsak” mısraları ise şairin, şiirini yazarken dil’den uzaklaşıp söz’e yaklaşması zorunluluğunu anlatır.

Şiirin çağrışım zenginliği, yoruma açık olması okuyanlarca farklı anlamlar yüklenmesiyle ilgilidir.

Hilmi Yavuz, imge üzerinde çok durur. Ona göre imge, okuyucunun özgür yorumlarıyla bir anlama kavuşur. Şiir sözse, yorumlanabiliyorsa, okuyucunun zihninde farklı anlamlara kavuşabiliyorsa güzeldir.

 

sevda sözleri! siz şimdi benim

hangi tür

hüzünlere ne ad verdiğimi

nerden bileceksiniz?

 

Der bir şiirinde

 

Bedrettin Üzerine Şiirler, Doğu Şiirleri, Yaz Şiirleri, Gizemli Şiirler, Zaman Şiirleri, Söylen Şiirleri Ayna Şiirleri, Çöl Şiirleri, Akşam Şiirleri, Yolculuk Şiirleri… Bu kitap adları bile Hilmi Yavuz’un, imgesel anlatıma ne kadar önem verdiğini göstermektedir.

 

Hilmi Yavuz’un hayatını besleyen üç önemli damar vardır: Tasavvuf, klâsik şiir, batılı ve laik okullar. Hilmi Yavuz’un annesi Vecide Hanım tarikat ehlidir. Vecide Hanımın tarikat ehli olmasından dolayı Kadirî zikirleri de Hilmi Yavuz’un dünyasına önemli bir yer tutar. Geleneklerine bağlı Siirtli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, tasavvuftan, kelamdan, Gazâli’den, İmâm-ı Şâfi’den, Eş’ârî’den söz edilen bir Türk ailesinin atmosferinde yaşamıştır.

 

Kaymakam olan babası akşamları eve geldiğinde klâsik şiirler okumayı ihmal etmez: “Şiir sevmeyi senden öğrendim. Hiç anlamadığım dizeler okumaz mıydın, yüksek sesle? Neler okurdun? Fikret miydi? Süleyman Nesib miydi? Yatakta bağdaş kurarak okurdun şiirleri. Fârîsi’nin, Osmanlıca’nın o şimdi kolay bulunmaz oymalı, gergefli, usta işi vurgularını vere vere Nâili-i Kadîm’den bellediklerim… Ama Sâdi, Şirazlı Hafız… İmrü’l-Kays’ın MEB Şark-İslâm Klâsiklerinden yayımlanan Yedi Askı’sını elinden düşürmediğin geceleri anımsıyorum.”

Babasının klâsik şiirin ses özelliğini ve güzelliğini Hilmi Yavuz’a tattırması bu anlamda onun şiirinin temelleri olmuştur. Klâsik şiir ve şairler, Hilmi Yavuz şiirinin en büyük ve en önemli damarını oluşturmuştur. Hilmi Yavuz’un şiiri, Türk şiir geleneği içerisinde yazılmış, klâsik şiire eklemlenmiştir. “Bir şiir, ancak kendinden önce yazılmış şiirler bağlamında var olabilir.” Ona göre, klâsik şiir bizi biz yapan her şeyin bir parçasıdır

Edebiyat, usta-çırak ilişkisine dayanır. Hilmi Yavuz’un ustaları; Bâki, Yunus, Nedim, Şeyh Gâlib, Nev’i, Hâşim, Yahya Kemal’dir. Hilmi Yavuz, bu şairlerden manevî bir şekilde el alır.

Klâsik şiir, onun şiirinde alttan alta akan ırmak gibidir.

Hilmi Yavuz’un tasavvufa ve klâsik şiire yaklaşım tarzı yeniden üretmeye dayanır. Şair, şiirlerindeki duruşuyla geçmişe sırtını dönmez, kitaplar arasında kalmış şiirimizin tozlarını alır, oradaki imgeleri yeniden diriltir, yeni anlamlara kavuşturur, kendi imge düzenini kurar.

 

Klasik şiirimize ve kültürümüze bağlılığını;

“Biz bir hüzne başlarken sana çıraklık ettik

Uçurduğun kuşlardır şimdi Baki Divanı.”

 

ve

“bize doğunun büyük şiiri kaldı.”

mısralarıyla özetler.

 

Hilmi Yavuz’un şiiri kültür şiiridir. Onun kullandığı tasavvufî ve klâsik şiire ait mazmunlar, ancak bu gelenekleri bilenler tarafından anlaşılır.

 

Onu çağdaş bir dervişe benzetmek mümkündür.

Hilmi Yavuz; klasik şiiri çoğaltan, çağdaşlaştıran en önemli Türk şairidir.

idebiyat

Siyami YOZGAT

Bir yanıt yazın