Buna Şapka Çıkarılır

BUNA ŞAPKA ÇIKARILIR

Caner, kasabanın en gözde berberiydi. Hızlı, temiz tıraşıyla adını duyurmuştu. Düğün mevsimi geldiğinde damatlar, ekmek teknesinin önünde sıraya geçerdi. Onun için önemli olan, müşteri memnuniyetiydi. Daha çırakken müşterinin kıymetini öğrenmişti. Yanında çalışan çırağı Mehmet’e de bunu öğretmeye özen gösteriyordu.
Kötü bir huyu vardı: iddiaya girmek. Bu defa kurbanı bıyıkları ile mahallede nam salmış Burma Hazım Usta vardı. Caner bir yandan tıraş yapıyor, diğer yandan konuşuyorlardı.
-Eee Hazım ağabey nasıl gidiyor? Bu gün şıklığın üstünde.
– Sorma Canerciğim işlerim çok iyi gidiyor. Allaha şükür havam yerinde, Yeni şube açıyorum karşı mahalleye. Göreceksin yakında Usta değil, Hazım bey diyecekler.
Caner işi unutmuş sohbete dalmıştı. O sırada iddiacı yanı çıktı:
-Deme be Hazım usta. Seni de ustalık âleminden terfi ettireceğiz demek.
Hazım ustanın damarına basmıştı.
– He ya. Aha evimin önünden geçerken herkes şapka çıkaracak. Kasket ellerinde geçecekler.
Caner elindeki usturayı avucuna silerken bir kahkaha attı. İşte kendisine iddia edeceği bir iş çıkmıştı.
– Hazım usta hızını alamadın.
Aynada köpüklü suratına baktı.
– Canerciğim hem de herkes…
– Hazım Usta, senin evin bahçesinin önünden bir kişi bile şapkasını elinden alsın…
Hazım Usta tedbiri elden bırakmıyordu.
– Alır tabi…
– Alsın, sana bedava tıraş bir sene. Dedi Caner ama işin sonunu tahmin edemiyordu. Hani bedava bir sene tıraş yapardı yapmasına da bu iddiayı kaybederse rezil olacak, milletin diline düşecekti. Bir daha iddiaya giremezdi. Hem niye şapka çıkarsınlar, bahçenin önünden geçerken. Tabi kazanırsa…
– Kabul Hazım Usta… Ben kazanırsam senin bir parçan olan burma bıyıklarını alırım…

Hazım Ustanın burma bıyıkları yirmi beş senedir jilet görmemişti. Askerde bıyık yasak olmasa o zaman bile bırakacaktı. Aynadan bıyıklarına baktı. Parmaklarıyla burdu. Şu iddiacı berbere haddini bildirmek lazımdı. Dükkânın camından evinin bahçesine baktı. Sinsice gülümsedi.
– Üç gün içinde bir kişi değil birçok kişi şu gördüğün evimin önünden şapkaları ellerinde geçecekler…
Tıraş bitmiş, iddiaya girilmişti. Caner’in avuçla döktüğü kolonya Burma Hazım Usta’nın sinekkaydı yüzünü yakmıştı. İddiayı kazanamazsa kesilecek bıyıklarını burarak dükkândan çıktı.

Ertesi gün, hava oldukça güneşliydi. Kış güneşi kasabayı ısıtıyordu. Berberin çırağı Mehmet kuruması için havluları asıyordu. Sokağın köşesinden dönen kasketli adam Burma Hazım Usta evinin bahçesine yaklaşınca başındaki kasketi aldı. Koltuğunun altına sıkıştırdı. Küçük çırak elindeki mandalları yere atıp dükkâna girdi. Gazeteleri okuyan Caner;
– Ne oldu?
– Ustam, ustam… İddiayı kaybettiniz.
– Niyeymiş?
– Adam kasketini çıkardı, usta.
Gazeteyi bırakıp, dışarı fırladı. Adam bahçeyi geçince kasketi elleriyle başına geçirdi. Berber Caner şoka girmişti. İlk günden şapka çıkarıyorlardı. Hem yeni şubeyi açmadan herkes şapka çıkarıyordu. Kahveye doğru koştu. İddiaya girdiğini söyleyen taraf kaybedecekti. O nedenle iddiasını söylemeden öğrenmeliydi. Arkasına baktığında bereli bir gencin Hazım Usta’nın evinin bahçesinin önüne geldiğini gördü. Bereli genç çitlere yaklaşınca beresini çıkardı.
Berber Caner iddiayı kaybetmişti. Dünya başına yıkılmıştı. Yenilginin üzüntüsünden çok merak ağır basıyordu. Kafasını iki elinin arasına aldı dizlerinin üstüne çöktü. Nasıl başarmıştı bunu? Kafasını yoruyor, cevap bulamıyordu. Bu kadar insanı nasıl etkilemişti?
Tüm bunları düşünürken elinde ‘DİKKAT KÖPEK VAR’ yazılı tabelayla Burma Hazım Usta göründü. Caner olduğu yerden doğruldu. Nutku tutulmuştu. Usta:
– Nasılsın Berberciğim? Akşama geleceğim, şöyle bir ense tıraşımı alırsan sevineceğim.
Elindeki tabelayı yanına bıraktı, şapkasını çıkardı. Berberin mahzun yüzünü süzdü, gülümsedi. Bahçesine girerken şapka elindeydi.
Yenilgiyi kabul etmiş bir halde kahvede oturanlara kulak kabarttı. Kahvedekiler çok önemli bir olay duymuş gibi:
-Duydun mu Burma’nın yeni aldığı kangal köpeğinin yavrusunu kafasında şapkası olan bir adam öldürmüş. O yüzden kafasında bir şey olanlara saldırıyormuş. Dün akşam yine kasketli birine saldırmış.

Güneş sır gibi bulutların arasına gizlenirken Caner boş dükkânında insanların nasıl düşünmeden sormadan, korktuklarına şaşırıyor, iddiayı kaybettiğine üzülüyordu…
Hazım Usta ise burmalı bıyıklarını burup ‘DİKKAT KÖPEK VAR ‘ tabelasını bahçeye dikiyordu…

Bir yanıt yazın