“duvarda yamuk mıhı
kırık tarak
çürük karanfiller kaldı burada.”
asfalt yamaların, peron uğultusunun
yeri olsa gerek yönetmelikte
çünkü solmuş dudaklarıyla gidenler öpüyor karnımızı
en sahte teselli tuz ve ekmek
kursağımızdan bir satır başı daha
köstekli bir saat ve şalvarla
konuşmadan vedalaşma kursudur dünya
çünkü gidenler beyaz dudaklarıyla öpüyor karnımızı
kapılardan arınmışlığıyla örtüyorlar üzerini düşüncenin
karnımızı öpenlerin
seslerinin acıdığını hissediyorum toprakta
duvardan çerçeveler bırakılmış buraya
burası gitmenin başladığı
yalın ayağın
ve unutmanın dumanla harlandığı yer
hafızanın paslı bir demirle beslendiği
sakin bilginin
pis dumanın
dokunuşun kanadığı yer
burası
konuşmadan vedalaşma kursu
hızlı hızlı öpüşmenin saçağı
burası satır başı
soyumuz
bir dönüş yolculuğuna dayanıyor
daha da tahrik olsun diye yaşamak
lale soğanları ekilir göz çukurlarına
beyaz dudak çerçilerde
yumuşak karın da nalburlarda satılır
dünyadan daha anlamlı bir sakinlik
bir kapı aralığına terk edilmiş bakışlarla yaratılır
kirinden arınacak eşya kalmadı burada
bir kan tahlili
ve şuraya da
öleceğine dair sesinle imza atmanı istiyorum
tıksırık da olabilir
yüzünü asma öyle
papatyanın da sırrı yok senin de
düzenli atan bir nabzın için çok naz bu
kırpışan kirpiklerin için bir ayna yok
toprak ve
gardırobunda ütülü gömleğin var
hiçbir mutluluğa kefil olmadan
müsaade iste ve
kuşku duy karnının yumuşaklığından
yeteri kadar güzel gözlerle soyunun bir dönüş yolculuğuna
soyunun telefon direklerine dayandığını biliyorsun
kursağımızdan bir satır başı daha
(Fayrap Dergisi, Ağustos 2018)