-“ben giderim,âh’ım kalır;
beni sakın hatırlama.” –
çöl müdür sudan kaçan,
yoksa su buharı mı?..
ağaç mı dalından düşen?
belki de imkansız bir intihardır yaprağın hafızası.
yıkılan bir mostar’sa aşk,
yeniden yapılsın hicran!
koca sinan da durmasın,
uyansın uykusundan!
ah O’na ne kolay, diriltmek kurumuş kemikleri!
berzahın koynunda börtü böcek
bir emre bakar tecelli ,tek heceli.
şairlerse yeniden diker ölüleri .
ben ki hesaptan korkarım ve şair değilim;
diyemeyeceğim hiç bir şey yapmadım Allah’a.
yine de içine isyan bulaşmamış tek bir davam
ve dostum da yok O’nun kelimelerinden başka.
şimdi noktayı ko’ma,izin ver bana hicran.
bırak mahşere, bu cümlem kalsın yarım;
tamamlanırsam söyle,
kanayan gözlerin de olmazsa
artık ben nereye sığayım..
ah içimde kıvranan kurtlar bi sussa!
diyorlar ki sayın yargıç,
“hicran’ı sökün atın kayıtlardan!
ve rahmetinizle bizi yargılayın!”
oysa ki beni bilirsiniz,
ne kadar yansam da hep adaletten yanayım.
şeriat kesti parmaklarımı bir bir..
şimdi meryem’in dağlarında
yüzünden isa sızan bir garip sundurmayım.
gördüğün çaputlar sadece bunlardır, hicran.
ömrümse bir balığın karnında tavşan uykusudur.
gözlerim, sığınak ve serçe sorgusu.
bu dünyada kaçacağım son yer, ana rahmim,
süleymaniye’nin arka avlusu!
yoksul mahallelerinden birinde mardinli edibe,
mavi şapkası ve kesik eldivenleriyle
saçlarından kınalı yağmurlar sızdıran
acayip bir kız çocuğu doğurur.
ama önce sormak lazım ,
“sen ne zaman doğurdun anneni çocuğum,
en trajik kürtajlarla dağlanırken o ruhun?!”
edibe’nin sorduğunu sormak lazım bir de
bakıp bakıp ellerime:
“sen de bizim gibi fakir misin abla”
“öyle fakirim ki edibe..
ne zaman gideceğiz mardin’e”
“bu yaz geçecek ,
sonra bir yaz daha ,
sonra bir yaz daha, sonra..”
biliyor,badem ağaçlarını asla göremeyeceğimizi.
buradan yol olmuşken mardin’e sonsuz kez “sonra”..
neden çıka geldin o zaman,tam da unutmuşken seni.
kendi içine çökmüş bir yıldızken ben,neden.
bir “merhaba”nın hatırı kaç “hoşçakal”, hicran?..
soğuk sularda tövbemi yıkamış ve yunmuşum;
kaç paraya kiralamış seni bana şapkalı neriman!
ah sana soyunurken,hayata ne kötü soyulmuşum..
bütün erik ağaçlarını yakın!
talan edilsin çocukluğum..
bilsen nasıl küsüm tüm oyunlara,
ah bir anlasan nasıl da yorulmuşum!
anladım ki fark yoktur,”git” ve “kal” arasında.
anladım ki kaçış yok hicran,
bu şiirin kazâsında.
savaştan kaçsan kara humma,
hummadan kaçsan huma kuşu,
kuştan kaçsan kedi,
kediden kaçsan kurbağa,
kurbağadan kaçsan sinek..
böylece uzar gider imtihanın dengesi..
doğal bir seleksiyonmuş aşk,
öyle diyelim son tahlilde.
gayet doğal darwin’e sorsan.
şiir,şaire cehennem ve cennetse şayet
kaçasım yok kendimden hayret!
öğrendiğim en iyi bilgi bu,
yaş varmadan otuza.
ha gayret hicran!
ha gayret muhsin! ha!
artık kim öle kim kala,
bu yurtsuzlar sofrasında!
açılmış çeyizime koyacağım,
masadan hangimiz sağ kalkarsa.
27.02.2009
ⓘⓓⓔⓑⓘⓨⓐⓣ
deniz zehrâ